28 Kasım 2012 Çarşamba
Mutlak sıfır, bir maddenin moleküllerinin entropisinin minimum değerine ulaştığı teorik sıcaklık. 0 Kelvin, –273.15 °Celsius, 0 Rankineve –459.67 ° Fahrenhayta eşittir.[1]
annadın mı bişi? Ben de annamadım zaten..sana şöyle anlatayım o zaman..
Konumuz sıfır..rakkammlaa 0..Kim bulmuş peki? Belki Mayalar? Öyle bir rivayet varmış..Bi de matematiksel olarak Hindistan'da geliştirildiğini diyenler de var..
Mesela ne var denize sıfır var di mi?
Meselaaa 0 km kızzz gibi araba var..
Bilemedin otur sıfır!!! var..pek fena..
Sonnaa benim moralim sıfır! varr..
Sıfır hata var ki ooo yapmak çok zor!! (benim için en azından)
cube zero (küp sıfır) filmi var..2004 kanada yapımı..Birbirlerini tanımayan yedi kişi bilmedikleri bir nedenle kendilerini bir küpün içinde buluyorlar..falan filan gelişiyor olaylar..
Sıfır diye bir grup varmış mesela..Şarkının ismi SIFIRLAMAK
Sıfır yok oluş diye bir kavram varmış..Doğa üzerinde bazı alanlar dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan ve burda da kırmızı liste kriterlerine göre tehlike altında olan bir ya da birden çok canlı türünü içermekteymiş.
Ülkemizde de 451 canlı türünün "Sıfır yok oluş" kriterlerini sağladığı belirlenmiş..Doğa Derneği tarafından Hedef:Sıfır yok oluş isimli bir proje başlatılmış..Destekçileri de Atlas dergisi ve CNN Türk'müş..
Kampanya kapsamında yürütülecek projeler şunlarmış;
1 - Urfa'nın BozkırlarıUrfa bozkırlarında 100'den az ceylan kaldı. Son ceylanlar, Türkiye'nin Doğa Fonu sayesinde yaşamaya devam ediyor. Kampanyaya yapılan bağışlarla ''Urfa'nın Bozkırları'' projesi 2007 yılında başladı.
2 - Anadolu Parsı'nın KeşfiAnadolu parsının Türkiye’de yaşadığı son alanlar Türkiye'nin Doğa Fonu sayesinde keşfedilecek.
3 - Antalya MakilikleriYüzlerce bitki ve hayvan türü dünyada yalnızca Antalya makilerinde yaşıyor. Türkiye'nin Doğa Fonu Antalya’ya özgü canlıların yok oluşunu engelleyecek.
4 - Son 11 Telli TurnaSon 11 telli turna Muş'taki Bulanık Ovası'nda yaşıyor. Telli turnaların geleceği için Irmak Okullarıyla birlikte çalışıyoruz. Proje, 2008 yılı boyunca uygulanıyor olacak.
5 - Fokların Son SığınağıAkdeniz fokunun Türkiye’deki en önemli yaşam alanlarında biri İzmir - Karaburun Yarımadası. Türkiye'nin Doğa Fonu bu bölgedeki koruma çalışmalarını başlatacak.
6 - Doğu Karadeniz'in DağlarıDoğu Karadeniz Dağları, Türkiye'nin doğası en zengin bölgelerinden biri. Türkiye'nin Doğa Fonu, bölgede yaşayan boz ayı, dağ horozu gibi bayrak türlerin korunmasını sağlayacak.
7 - Son 200 OrkideTürkiye'nin Doğa Fonu, dünyada sadece Batı Toroslar'da yaşayan iki orkide türünün korunmasını ve üretilmesini sağlayacak.
8 - Sultansazlığı Suyunu ArıyorTürkiye'nin Doğa Fonu, Develi Ovası'nda damla sulama uygulamalarını teşvik ederek ülkemizin en önemli sulak alanlarından Sultansazlığı’na hayat vermeyi amaçlıyor.
9 - İstanbul'un KartallarıAvrupa'daki kartalların yüzde doksanından fazlası her yıl İstanbul semalarından geçiyor. Türkiye'nin Doğa Fonu sayesinde kurulacak “Boğaziçi Doğa Evi” İstanbul’un benzersiz zenginliğini Türkiye'ye ve dünyaya tanıtacak.
10 - Doğa'nın Okulu
Ankara’da kurulacak olan merkez, Türkiye doğasının tanınıp korunması için altı yaşından yetişkin çağa kadar farklı yaş grubundan insanlara uygulamalı doğa eğitimi olanakları sunacak.
KAYNAK http://www.dogadernegi.org/sifir-yok-olus.aspx
Sıfır belki de sonsuzluktur?? İki sıfır bir araya gelip sonsuz olur?
bir tekerlemesi bile varmış;
tek basıma ben bir hicim,
solumdakiyle olurum bicim,
toplama cıkarmaya karısmam;
carpma bolmede ben en picim..
Jess Walter'ın Sıfır (the zero) isimli kitabı..
Kitabın arka kapak yazısı;
sıfır: 1. ondalık sayı sisteminde, kendisinin hiçbir değeri olmadığı halde solundaki sayıyı on defa büyüten sayının adı ve işareti.
2. hiçbir değer ifade etmeyen şey.
sıfır, kendi hayatını yaşamayı kabullenemeyen bir adamın öyküsü. bildiğimiz dünyanın sonu. tüm korkuların ve umutların toplamı. çarkların arasına sıkışanların mottosu. uykuyu hayata tercih edenlerin, etrafta dönen dolaplara aldırmayanların, bildiklerini hatırlamayı beceremeyenlerin, aldatırken aldananların ve sürekli aldatılanların, ekran karşısında uyuşarak teselli bulanların, çelişkilerle yaşayanların, sorgulamadan olan bitene alışanların hikayesi sıfır.
bu, sizin hayatınız.
televizyonunuzu kapatmayi unutmayiniz!
Etiketler: jess walter, küp sıfır, sıfır
27 Kasım 2012 Salı
Geçen Akşam televizyonda Dedemin insanları fiilmini gördüğümde hemen kaydetmeye başladım filmi..Şirinella uyuduğunda film saati başlamıştı artık..Filmi hem izliyor hem de deli gibi höyküre höyküre ağlamaktan çok korkuyordum..Aslında korktuğum ağlamak değil de zira günün her saati her koşulda ağlayabilirim..Sanırım yaş ilerledikçe oluyor!Bilmiyorum ne diyorduk ağlamak değil de o izlediğim, "nolurrr benim babam oll benim dedemm ol yoksa hayatım ziyan olacak" diye yalvarasım gelen Mehmet bey'e ya da hem ayağımıza şalvar geçirip hem de hayattan çocuklardan erkeklerden konuşabileceğim bi yandan şarap içebileceğim Nurdan'a, çilek kaynatıp börülce ayıklarken eski hikayelerini dinleyip dinleyip gülüp hüzünleceğim evin annesi Nadire hanım'a işte tüm bu iyi insanlara bişi olacak kesin başlarına pis bişi gelecek diye tırsa tırsa izlemek çok pis ..Hayatta tanıdığın ve çok sevdiğin bir insanın başına gelen felaket gibi karşılıyorum Çağan Irmak'ın filmindeki karakterlerin başına gelenleri..sonra da çok uzun süre kurtulamıyorum etkisinden..Sanırım bu da yaş ilerledikçe oluyor..Bunu da bilmiyorum!
Ege'de küçük bir sahil kasabasında yaşayan Girit göçmeni bir aile..Mehmet bey(Çetin Tekindor) kasabada saygı gören ve yardımsever bir beyefendi..Henüz çocukken doğduğu topraklardan mübadele sebebiyle ailesi ile göç etmek zorunda kalıyor..Ama o beyaz boyalı evini, toprağını hiç unutmuyor ve bir gün hep çocukluğunun geçtiği evine dönmeyi arzuluyor..Hatta denize her girişinde sahilden o kıyılara ulaşsın diye name yazıp şişelerin içine koyup koyup atıyor..Çünkü Mehmet bey iyi insanlara hala inanıyor ve biliyor ki o şişedeki nameyi biri bulsa götürüp Mehmet bey'in insanlarına ulaştıracak..
He tabi bir de Ozan var..Mehmet bey'in torunu.."Deniz çocuk"'un yerine doğan..Ozan etrafındaki insanların onlarla "gavur"diyerek dalga geçmesine (çocuklar arasında dalga- yetişkinler arasında arkadan fısıldaşmalar)çok içerliyor..zor bir dönem..Hem Ozan için hem de ülke için zira ihtilal kapıda..İşte biz de tam o yazın herkes ve Ozan üzerinde ki değişimine tanıklık ediyoruz filmi izlerken..
velhasıl yine Ege insanının sıcaklığını,ait olmayı ya da olamamayı, acıları ve mutlulukları izlemek isterseniz çok güzel bir film sizi bekliyor..
Filmde çalan aşık olduğum Crystal Gayle şarkısı ile sizleri başbaşa bırakıyorum..
Etiketler: crystal gayle, dedemin insanları
22 Kasım 2012 Perşembe
Geçmeden nasıl acıttığını bilemediğin zamanlar gibi,
içimdeki nasır tutmuş yara şimdi her soğukta sızlıyor oysa kanamamıştı bile veyahut ben öyle zannetmiştim..
Gördüğümde hayatın kırmızısı gibi gelmişti meğer acının kırmızısıymış..O nasırdan bana kalan acı olmasa bile hep bir hüzün oldu..
Kulağımda bir viyolensel hüznü,nereye gitsem benimle..İçimde en derinde ki bulup da çıkartmayayım diye biliyorum..Hain hüzün koydum adını..
İnsanlar içinde hain hüzünle gezen bir ben ile karşılaşıyorlar ve hayatlarına devam ediyorlar ne tuhaf..Yoksa tuhaf olan hayatlarına devam eden insanlara rağmen hain hüzünden vazgeçemeyen ben mi?
Üstelik insanları kandıran,onlardan sakınan da benim..Hain de benim hüzün de!..Ama bunu ne sen duy, ne ben söyleyeyim..Duyma ki sen hiçbir şey olmayan hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam edebil,söylemeyeyim ki ben de içimdeki vazgeçemediğim bu hain hüznü küstürmeyeyim.......................................................
Ankara-Kasım-2012
20 Kasım 2012 Salı
Ne dediğini anlamadan yürek acıtan şarkılardan işte Folon'a..Ve benim İstanbul'umdan arda kalanlar..
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Salı, Kasım 20, 2012Etiketler: Salif Keita - Folon
16 Kasım 2012 Cuma
Tüyap kitap fuarı başlıyore arkadaşım! 17-25 Kasım tarihleri arasında imiş bu sene 31.yapılacak olan fuar.
http://www.istanbulkitapfuari.com/
Ayy 24 Kasım saat 15.00 17.00 arası Türkan Şoray'ın imza günü varmış..İşte bu kitapla..Salon 2\407 'de..
Fuarın bu seneki teması "Çocukluğum Yurdumdur" imiş..Ne....(ne yazacağımı bilemedim ne karanlık? Ne uzak? Ne neşe dolu..! Ne belirsiz! Ne gel-git li? Ne korumacı.. Bilemedim belki de hepsi)
Acaba Şirin ve Duru ilerde ne hatırlayacaklar çocukluklarını düşündüklerinde..Hep sevgi dolu anlar hep güven içinde anlar hep aşk dolu anlar hatırlasınlar istiyorum ben.Kulaklarında eskiden çalınan yumuşacık piyano sesleri gelsin istiyorum hatırladıklarında bu zamanları..Daha çok çalışmak lazım bunun üzerine..Bu ayrı bir konu..
Ritüeller olmalı mesela hatırlamaları kolaylaştırmak ve ilerde bunu hep yapabilmeleri için.Mesela her hafta pazar günleri bir kitap alınmalı kütüphane için..Herkes kendi seçmeli kitabını..Bu iyi bir fikir sanırım..
Bir raf düzeneği kurup alınan kitapların onlar tarafından yerleştirilip düzenlenmesini sağlamak lazım..Kitabı sevmesini o kadar çok istiyorum ki..Bana berin sevdirdi..Ben de kızlarıma sevdirmeliyim.Bu çok öncelikli bir görev..Kitap seven çocuk hala hayal değil..Lütfen vazgeçmeyin..
****************
Amin Maalouf'un 8 sene aradan sonra yayınlanan kitabı ; Doğu'dan uzakta..Kitap Y.K.Y'den çıkmış ve 460 sayfa..Fiyatı ise 22 lira..D&R fiyatı ise %25 indirimle 16.49 lira..Oldukça fark var değil mi? Sadece üye olmak yeterli sayfaya..
http://www.dr.com.tr/Kitap/Dogudan-Uzakta/Amin-Maalouf/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000418164
**********************
Son bi kaç gündür Perihan Mağden'in son kitabı Yıldız Yaralanması'nı görüyorum her yerde..Ben daha önce hiç Mağden romanı okumamış biri olarak bu kitabı merak ettim..
"Birinin başlattığı yangını başka biri söndüremiyor...
Dönmemiş Yıldız. Dönseydi duyar uyanırdı zaten. Beni yaraladı yine, diye düşünüyor. Sonra da yok oldu. O bitmeyen ufak kaçamaklarından birine gitti. Nereye gitti ki? Cengiz Bey'le Maldivler'e gidiyor yarın! Teo Man, diye geçiriyor içinden, anında içi üşüyor. Tabii ya, onunla olmaya gitti. Cengiz Bey'le bir nevi mecburiyetten çıktığı seyahatten önce, hakiki aşkına koştu. Kavuştu.
"Beni niye yaraladın peki? Beni niye hep, habire yaralıyosun? Neyim ben? Kırıp dökeceğin oyuncak bi bebek mi?"
Hikmet Hanım'ın saçının kesildiği gece "oyuncak" demesi geliyor aklına. Haklı işte! Ahçı da haklı, Muhittin de. Onu Yıldız'a karşı uyarmakta haklılar. "Hıncını benden çıkarıyosun. Annenin sana yaptıklarının, herkesin sana yaptıklarının hıncını, intikamını-" Aynaya bakarak bağıra bağıra söylüyor bu lafları."
Kitabın raf fiyatı 18.00 lira.İdefix'de 15.30 tl..D&R 'da 13.49 tl..Ama tabi bi kaç kitap birden almak lazım ki kargo bedeli diye bişi sonucu astarı yüzünü geçmesin.. (Çok kitap için bahane :)))
*****
Ve tabi EMRAH SERBES!!!! 176 sayfa :( az biraz..Kitap 14 lira..Bu raf fiyatı yine..
Arka Kapak
"Annemin öldüğünü anlatma, onun etkisi altında olduğum için kendisini sevdiğimi düşünmesin."
"Tamam Galip."
"Karanlıkta uyuyamadığım için gece lambasını açık bıraktığımı anlatma, beni ottan boktan korkan biri zannetmesin."
"Tamam Galip."
"İlk defa âşık olduğumu anlatma, beni bu konularda tecrübesiz biri zannetmesin."
"Tamam Galip."
"Geçen sene el frenini çekmeyi unutup Kartal'ı boklu dereye yuvarladığımızı anlatma. Malının kıymetini bilmeyen biri olduğumu düşünmesin."
"Tamam Galip."
"Babamın orospu çocuğu olduğunu anlatma. Onu bizzat ben anlatmak istiyorum."
"Tamam Galip."
Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı kahvelerinde, çorbacılarda ayılan genç adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşamanın ve bazen yel değirmenini arayan içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâyeler... Namluya sürülmüş küfür... Büyümemiş bir çocuk... Pati yapan arabalar, yutkuna yutkuna dinlenen şarkılar ve hayattan meseleler. Kutlanan yenilgiler, "hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kardeşim, yanlış bir parantezde yaşıyoruz. Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz yüze bakıyoruz..."
Emrah Serbes, hayatı kendine katık eden, sokaktan çağlayan bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor bize. Bitmez bir ergen öfkesiyle kuyuya düşmüş çocuklara sesleniyor.
Emrah Serbes'ten parça parça anlar, parça parça anılar, paramparça hikayeler...
******
Bu arada bir film girmiş vizyona..The Master..
Konusu kısaca şöyle imiş (henüz izlemedim ondan sebep burdan alıntıdır!
"Eski donanma subayı Freddie Sutton, tüm dünyayı alt üst eden II. Dünya Savaşı'nda cephede görev aldıktan sonra ülkesine döner. Fakat bundan sonra ne yapacağı, hayatını nasıl şekillendireceği konusunda kararsızdır. Tam bir boşluğa düşmek üzereyken The Cause tarikatının karizmatik lideri Lancaster Dodd ile tesadüfen tanışır ve ona tutunur. Sutton kısa bir sürede vaazlarıyla meşhur olan Dodd'un sağ kolu olur; başta neyin içine sürüklendiğini tam olarak bilmese de ilerleyen dönemlerde Master'ın önüne dahi geçecektir...
1950'li yıllara odaklanan yapım The Cause tarikatının din temelli faaliyetlerinin Amerika çapında yayılmaya ve gitgide popüler olmaya başlamasını merkezine alıyor. Senaryosu ve yönetmenliği, Kan Dökülecek filmi ile Oscar adaylığı da olan Paul Thomas Anderson'a ait olan filmin başrollerini Philip Seymour Hoffman ve Joaquin Phoenix paylaşıyor..."
Orjinal fragman;
Okunacak çok kitap,izlenecek bisürrüüü film var..Devam edecek...
Aklıma şimdi geldi..Bi de çocuklar için çocuk kitaplarını araştıralım bakalım neler var neler yok..
15 Kasım 2012 Perşembe
İstanbul Dünya Müzikleri Festivali bugün başlıyormuş..Bu akşam fadocu Carla Pires varmış..Acele edersen yetişirsin..Salon İKSV de..
http://www.iksv.org/tr
Etiketler: carla pires, İKSV
14 Kasım 2012 Çarşamba
Sürekli sürekli sürekli çalıyor..Yataktan kalkamıyorum...
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Çarşamba, Kasım 14, 2012Biliyorum her yeni şey keşfettiğimde aynısını yapıyorum; "hayatım bundan sonra daha farklı olmalı.."
Bittabi hayatım değişmiyor ben de..bir müzisyen keşfettim diye.. farklılaşmıyorum gerçekçi olalım..
Ama ama ama bu keşifler bu gözlerin gafletten bir an olsun uyanmaları ,bana günün sıradanlığında okkadar iyi geliyor ki okkadar olur! Her gün güzel olmayabilir ama her gün güzel olan bişi mutlaka olur gibi..
Bugünün güzeli Evgeny Grinko!!!!!
Az önce izlediğim Kim Ki-duk filmini de geçti bu..Filmden bahsetmezsem ayıp olur yuuhh olur bana..Yönetmenini okumasam filmin künyesinde bilirdim yine o olduğunu..Öyle sakin öyle hırçın öyle sıradan öyle göz alıcı ki..Sessiz sessiz etkiliyor, sessizliğin gizemine kapılıyorsun..izlediğim ilk filminde olduğu gibi yine aylarca konuşmama isteği uyandırdı bende..Yaşlı bir adam..7 yaşından beri denizin tam ortasında dünyadan izole bir teknede yaşayan bir kız..şimdi 16 yaşında..Yaşlı adamın hayattaki tek bağı..17 yaşına gelince evleneceği tensel haz kaynağı..Kızın çocukluktan kadınlığa geçişinde rol oynayan genç bir erkek..
Kızın masumiyeti ışıl ışıl, gözlerini kamaştırıyor,diyorsun ki ; sanırım insan değil, o kadar temiz..Sonra bakıyorsun ki iki tahtanın tekneden uzatılmasıyla oluşturulmuş yerde çişini yapıyor ne kadar insani bir ihtiyaç değil mi? Yaşlı adamın yaydan yapmış olduğu müzik aleti dışında duyduğu ilk müzik tekneye balık tutmak için ailesiyle gelen genç çocuğun mp3 ünden duyduğu sesler..Ona sahip olmak ya da kırmızı rugan bir ayakkabıya onu nesnel dünyaya bir adım yaklaştırıyor..MU sahiden??? Genç çocuğa duyduğu garip hisler mi onu gözünü açıp gördüğü yaşlı adamdan uzaklaştıran? Yoksa kadın olmak demek bir sınırı aşıp kendiliğinden hatta hiç farkına varmadan oluşan ince çizgimi? Nasıl yaşamıştık biz nasıl geçmiştik o sınırdan? İlk kimde hissettik kadın olduğumuzu?
Yaşlı adam- çocuk kız- genç çocuk..Hangisinden yana bakıyorsun? Taraf seçmek zorunda hissediyorum kendimi? Neden?
******
Ve Evgeny Grinko..Ağzında sigarası,kapişonlu montuyla piyano çalan kirli sakallı rus müzisyen..Onun hakkında henüz çok fazla şey bilmiyorum ama sanki sterilliği adım atmamıza engel olan salon müziğini bakın ben bunu böyle yapıyorum diyerek sunmuş..Ve ne olağanüstüüüüü..
Gözümü kapatıyorum ahşap bir yataktayım şiltesi yatmaktan eprimiş..Pencere sonuna kadar açık ve esinti aslında çıplak ayaklarımı üşütüyor enikonu..Olsun içimden kıpırdamak gelmiyor..Nerdeyse kendimi ölü sanacak kadar hareketsizim.Düşünmüyorum sadece çalan müzik..İçime işleyen beni yok edecek sandığım ağır bir hüzün duyduğum..Garip ki mutsuz etmiyor beni..
Sürekli sürekli sürekli çalıyor..Yataktan kalkamıyorum...
Etiketler: evgeny grinko, hwal, kim ki duk, yay
12 Kasım 2012 Pazartesi
Yalnızlar günü diye bir gün peyda etmişler..Ben se#gililer gününe de gı#ık bir insan olarak elbette bu güne de kıçımın bi tarafıyla güldüm..Çin'de kasım ayının 11.günü yalnızlar günü olarak kutlanmaktaymış..Kasım 11 olmasının sebebi işte ; 11.11..Te allam! Bu özel günde!! insanlar kendilerini farkettirmek için istedikleri kişiye bir #ediye (başında bir #afr eksik bak yine oldu kla# yem bazı #arflere basmıyor napimm!! yoksa soyumdaki göçmenlikten değil yani) alıyorlarmış..Çinliler bu yıl yine yeni yeniden bir rekora imza atmışlar..İnternette 13 saatte 1.3 milyar a#roluk (bunda da eksik #ar ben yazamıyorum sen bul :) alışeriş yapmışlar..Kimden çıktı bu olağanüstü fikir peki? Okuduğum yerlerde 90'lı yıllarda se#gilisi olmayan Çinli öğren#ilerin yaptıkları bi abukluk olduğu yazıyor..Ha ben bunu yer miyim? Ya bu #e benzeri tüm ama tüümmm safsatalar daaaaa#aaaa çok para akıtalım bu sistem da#a çok büyüsün bizi yutsun diye değil mi yaa?? Ben mi çok paranoyakım nolur deyin bana??
Etiketler: yalnızlar günü, Yalnızlar Rıhtımı, Yasemin Esmergül
9 Kasım 2012 Cuma
Canım arkadaşım nice yaşlara,mutlu yıllara..Senin için bu;
1 yorum Gönderen Umudum zaman: Cuma, Kasım 09, 2012
Etiketler: André Rieu, Poliushko Polie live in Maastricht
7 Kasım 2012 Çarşamba
Doğum günü imiş bugün Kazım Koyuncu'nun..Dido ile yad etmekten başka ne gelir?
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Çarşamba, Kasım 07, 2012Etiketler: dido, kazım koyuncu, yas
6 Kasım 2012 Salı
Ben daha önce hiç okumamıştım Agatha Christie..Aslında seviyorum polisiye gibi böyle helecanlı şeyleri ama neblim denk mi gelmedi nolduu? Neyse işte On küçük zenci'nin ,diğer kitaplarından daha bi farklı olduğunu duymuştum..Aldık geçen gün işte..Dün iş yerinde bilgisayarsız kalınca 3 saatte mi 4 saatte mi ne bitirdim kitabı..Amanın o ne heyecanlı kitap,nasıl bekliyorsun sonunu ve nasıl da bitmesine az kaldığına üzülüyorsun annatamam! Bir de kitabı okurken kafamda -kendi çapımda senaryolaştırdım ehehe! filmi çekildi mi ki acaba?
Kitapta,kuş uçmaz kervan geçmez kazulet bi adada gerçekleşen seri cinayetleri okuyorsun ve katilin kim olduğunu tahmin etmek imkansız gibi bişi..ben edemedim misal! Yani uşak olmadığı kesindi de!(herkeş yapıyor bu ivvenç espriyi ben niçün imtina edeyim!)
Ve bir şiirdeki sıralamaya uygun şekilde işleniyor cinayetler..ahanda şiir;
on küçük zenci yemeğe gitti, birinin lokması boğazına tıkandı. kaldı dokuz,
dokuz küçük zenci geç yattı, sabah biri uyanamadı, kaldı sekiz,
sekiz küçük zenci devon’u gezdi, biri geri dönmedi. kaldı yedi,
yedi küçük zenci odun kırdı biri baltayı kendine vurdu. kaldı altı,
altı küçük zenci bal aradı, birini arı soktu. kaldı beş,
beş küçük zenci mahkemeye gitti, biri tutuklandı. kaldı dört,
dört küçük zenci yüzmeye gitti, birini balık yuttu. kaldı üç,
üç küçük zenci ormana gitti, birini ayı kaptı. kaldı iki,
iki küçük zenci güneşte oturdu, birini güneş çarptı. kaldı bir zenci.
bir küçük zenci yapayalnız kaldı. gidip kendini astı. kimse kalmadı.
ne acaip di mi? ürkünç hatta!
Bu şiirle bütünleşen bir durum daha var o da birbirini hiç tanımayan ölmeye aday bu on kişinin her biri için yemek masasının tam ortasında 10 küçük zenci biblosu vardır..İnsanlar ölmeye başlar ve biblolar da gitgide azalmaya..her ölen bir kişi için bir biblooooo..abooooo!! ya kitap çok heyecanlıydı valla abartmıyorum..sonlarına doğru sçtırta sçtırta okutuyor agatha teyzem..Öyle bi yazmış ki sen de o adadasın hem tırsıyor hem çıldırcak gibi oluyor hem de acıkıp soğuk et felan yiyorsun..Ehehehe adamlar patır patır ölüyor ama yine de yemeğe devam..Belki de yazar burda hayat işte ölenler var çıldıranlar var ama insan yaşamaya devam eder demenk istemiştir.Belki de istememiştir bana öyle geldi..
Kitapta yer alan on kişi geçmiş yıllarda birisine ya da birilerine dolaylı ya da direkt zarar vermiş (ölümüne yol açmış ) kişiler...Ve aslında tanımadıkları bir insandan aldıkları daveti parasız bir tatil olarak değerlendirip tası tarağı toplayıp "zenci"adasına gidiyorlar..Sonra ilahi adalet-adelatin gerçekleşmesi durumları falan felan..
Neyyyyseeea işte korku ile karışık bir haz duygusu yaşamak istiyorsan al oku!
Şimdi diğer bilmem kaç kitabında sıra;
1920 | Ölüm Sessiz Geldi The Mysterious Affair at Styles |
Hercule Poirot Arthur Hastings Başmüfettiş Japp |
1922 | Gizli Düşman The Secret Adversary |
Tommy ve Tuppence |
1923 | Dersimiz Cinayet Murder on the Links also The Murder on the Links |
Hercule Poirot Arthur Hastings |
1924 | Kahverengi Elbiseli Adam The Man in the Brown Suit |
Anne Beddingfeld Albay Race |
1925 | Köşkteki Esrar The Secret of Chimneys |
Başkomiser Battle |
1926 | Roger Ackroyd Cinayeti The Murder of Roger Ackroyd |
Hercule Poirot |
1927 | Büyük Dörtler The Big Four |
Hercule Poirot Arthur Hastings Başmüfettiş Japp |
1928 | Mavi Tren'in Esrarı The Mystery of the Blue Train |
Hercule Poirot |
1929 | Dört Neşeli Arkadaş The Seven Dials Mystery |
Bill Eversleigh Başkomiser Battle |
1930 | Ölüm Çığlığı The Murder at the Vicarage |
Miss Marple |
1931 | Sittaford Malikanesi'nin Gizemi The Sittaford Mystery also Murder at Hazelmoor |
Inspector Narracott |
1932 | Cesetler Ağlamaz Peril at End House |
Hercule Poirot Arthur Hastings Başmüfettiş Japp |
1933 | Lord Edgware'yi Kim Öldürdü Lord Edgware Dies also Thirteen at Dinner |
Hercule Poirot Arthur Hastings Başmüfettiş Japp |
1934 | Doğu Ekspresi'nde Cinayet Murder on the Orient Express also Murder in the Calais Coach |
Hercule Poirot |
1934 | Ceset Dedi Ki Why Didn't They Ask Evans? also The Boomerang Clue |
Bobby Jones Frankie Derwent |
1935 | Üç Perdelik Cinayet Three Act Tragedy also Murder in Three Acts |
Hercule Poirot |
1935 | Ölüm Diken Üstünde Death in the Clouds also Death in the Air |
Hercule Poirot Başmüfettiş Japp |
1936 | Cinayet Alfabesi The A.B.C. Murders also The Alphabet Murders |
Hercule Poirot Arthur Hastings Başmüfettiş Japp |
1936 | Gece Gelen Ölüm Murder in Mesopotamia |
Hercule Poirot |
1936 | Briç Masasında Cinayet Cards on the Table |
Hercule Poirot Albay Race Başkomiser Battle Ariadne Oliver |
1937 | Sessiz Tanık Dumb Witness also Poirot Loses a Client |
Hercule Poirot Arthur Hastings |
1937 | Nil'de Ölüm Death on the Nile |
Hercule Poirot Albay Race |
1938 | Ölümle Randevu Appointment with Death |
Hercule Poirot |
1938 | Noel'de Cinayet Hercule Poirot's Christmas also Murder for Christmas also A Holiday for Murder |
Hercule Poirot |
1939 | Zehiri Kim Verdi Murder is Easy also Easy to Kill |
|
1939 | On Küçük Zenci And Then There Were None also Ten Little Indians also Ten Little Niggers |
|
1940 | Esrarengiz Sanık Sad Cypress |
Hercule Poirot |
1940 | İskemlede Beş Ceset One, Two, Buckle My Shoe also An Overdose of Death also The Patriotic Murders |
Hercule Poirot Başmüfettiş Japp |
1941 | Ölüm Oyunu Evil Under the Sun |
Hercule Poirot |
1941 | N veya M? N or M? |
Tommy ve Tuppence |
1942 | Cesetler Merdiveni The Body in the Library |
Miss Marple |
1942 | Beş Küçük Domuz Five Little Pigs also Murder in Retrospect |
Hercule Poirot |
1942 | Cinayet Reçetesi The Moving Finger also The Case of the Moving Finger |
Miss Marple |
1944 | Sıfıra Doğru Towards Zero |
Başkomiser Battle Müfettiş James Leach |
1944 | Yılan İçini Döktü Death Comes as the End |
|
1945 | Şampanyadaki Zehir Sparkling Cyanide also Remembered Death |
Albay Race |
1946 | Hollow Malikanesi Cinayeti The Hollow also Murder After Hours |
Hercule Poirot |
1948 | Şeytan Dönemeci Taken at the Flood also There is a Tide... |
Hercule Poirot |
1949 | Çarpık Evdeki Cesetler Crooked House |
Charles Hayward |
1950 | Cinayet İlanı A Murder is Announced |
Miss Marple |
1951 | Bağdat'a Geldiler They Came to Baghdad |
Victoria Jones |
1952 | Bayan McGinty'nin Ölümü Mrs McGinty's Dead also Blood Will Tell |
Hercule Poirot Ariadne Oliver |
1952 | Zarif Bir Cinayet Gecesi They Do It with Mirrors also Murder with Mirrors |
Miss Marple |
1953 | Cenazeden Sonra After the Funeral also Funerals are Fatal also Murder at the Gallop |
Hercule Poirot |
1953 | Porsuk Ağacı Cinayeti A Pocket Full of Rye |
Miss Marple |
1954 | Bilinmeyen Hedef Destination Unknown also So Many Steps to Death |
|
1955 | Üç Yanlış Üç Ceset Hickory Dickory Dock also Hickory Dickory Death |
Hercule Poirot |
1956 | Sonuncu Kurban Dead Man's Folly |
Hercule Poirot Ariadne Oliver |
1957 | 16.50 Treni 4.50 from Paddington also What Mrs. McGillicuddy Saw! also Murder She Said |
Miss Marple |
1958 | Şahidin Gözleri Ordeal by Innocence |
|
1959 | Kapı Tekrar Vuruldu Cat Among the Pigeons |
Hercule Poirot |
1961 | Ölüm Büyüsü The Pale Horse |
Inspector Lejeune Ariadne Oliver |
1962 | Kırık Ayna (Ve Ayna Kırıldı) The Mirror Crack'd from Side to Side also The Mirror Crack'd |
Miss Marple |
1963 | Ölüm Saatleri The Clocks |
Hercule Poirot |
1964 | Ölüm Adası A Caribbean Mystery |
Miss Marple |
1965 | Cinayetler Oteli At Bertram's Hotel |
Miss Marple |
1966 | Üçüncü Kız Third Girl |
Hercule Poirot Ariadne Oliver |
1967 | Geceyarısı Cinayeti Endless Night |
|
1968 | Pembe Evdeki Ölü By the Pricking of My Thumbs |
Tommy ve Tuppence |
1969 | Elmayı Yılan Isırdı Hallowe'en Party |
Hercule Poirot Ariadne Oliver |
1970 | Frankfurt Yolcusu Passenger to Frankfurt |
|
1971 | Ölüm Meleği Nemesis |
Miss Marple |
1972 | Filler de Hatırlar Elephants Can Remember |
Hercule Poirot Ariadne Oliver |
1973 | Kader Kapısı Postern of Fate Son Tommy ve Tuppence Romanı |
Tommy ve Tuppence |
1975 | Ve Perde İndi Curtain Son Hercule Poirot Romanı |
Hercule Poirot Arthur Hastings |
1976 | Uyuyan Ölüm Sleeping Murder Son Marple Romanı |
Miss Marple |
1 Kasım 2012 Perşembe
KENAR MAHALLEDE BİR PAZAR GÜNÜ - ÇAĞDAŞ TÜRKÜ
1 yorum Gönderen Umudum zaman: Perşembe, Kasım 01, 2012
ah çocukluğum ahhh...Ah benim ben olmamı sağlayan teyzemm..ah teyzemm..
dinlerken bildiğin gözlerim yaşardı yaaa!!!!
Kenar mahallede bir Pazar günü
Buğulanır toprak, yol ve damlar
Sabah güneşinin ilk akıntılarında,
Göğü turuncu bir ağ kaplar
Konuşmalar, küfürler, çocuk çığlıkları,
Öper yüzünü yeni bir sabahın
Çamaşırlar hışırdar avlularda,
Bayrakları gibi fukaralığın
Kahveye çıkar birer ikişer erkekler,
Yayılarak otururlar iskemlelerde
Çay bardakları şıngırdar, radyo bağırır,
Bir haftanın yorgunluğu atar iliklerde
Ötelerde portakal bahçelerinde
Gün ışığı dans eder, sabah yeliyle
Arklardaki sular el çırpar
Ürpertiden toprağı titretircesine
Bir çocuk çitleri usulca aşar
Geçer uyuklayan bekçinin önünden
Gömleğinin içinde bir damla kalır
Uzayıp giden portakal denizinden
Tulumbada yüzünü yıkar bir işçi
Daha uyanmayan karısına seslenerek
Kalkar kadın elinde eski bir havlu
Geceki yorgunluğu anlatır ezilerek
Bir kumru tüner dallarına
Avludaki yaşlı dut ağacının
Ona sevgiyle gülümser
Sonra sarar belini kadınının
Sokaklarda satıcıların bağırtıları
Kapıların önünde iyice tizleşir
Kenar mahallede bir Pazar günü
Böyle başladı nasıl biter kimbilir
söz: Ahmet Erhan
beste: Eftal Küçük
Etiketler: ben, çağdaş türkü, çocukluğum, kenar mahallede bir pazar günü