30 Aralık 2010 Perşembe


...




Bu fotografa bayıldım...hehe boğazda rakı :) anladın sen onu...

bi de bu şarkı..günlerdir kulağımda bu var...


ZORZAL

28 Aralık 2010 Salı



27 Aralık 2010 Pazartesi

24 Aralık 2010 Cuma

22 Aralık 2010 Çarşamba




Tolga'cım hatırlattığın için teşekkürler..

20 Aralık 2010 Pazartesi
























17 Aralık 2010 Cuma












































































İlk olarak size Hacı Şükrü'den bahsedeceğim..Muhteşemm Hacı Şükrü...Ahmet "o cennetlik bi adam" diyor..Konya'da en iyi fırın kebabını Hacı Şükrü'de yiyebiliyorsun..Kebap Merinos cinsi koyun etinden veya kuzu etinden yapılıyor (sadece ön kol ve kaburga kısmından) ve yerken kendinden geçip çok acaip sesler çıkarmaman mümkün olmuyor..Nasıl diyeyim size et değil yediğiniz şey lokum lokummmm...Yanında beyaz soğan ve sürahi ile ayran geliyor..Yahu soğanın tadı bile başka yaaa!!


Ordan Emirgan diye bi yere götürdü Ahmet beni..Emirgan Küçük bir dükkan ve içerisi nargile dumanı ve kokusundan ibaret..Ama adımınızı atar atmaz içerdeki huzuru ve bilgeliği farkediyorsunuz..Büyük laf di mi? Ama emin olun öyle..Hemen elmalı-naneli nargilemiz geliyor.. (yarın güllü-naneliyi deneyeceğim)Zaten oturanlar hep ahbap..Herkes birbirini tanıyor ve ismiyle hitab ediyor birbirine..Öyle sıcak ki..Nargile içerken derin bir sohbete dalıyoruz Ahmet'le..Çalan ilahiler ve Erkan Oğur sohbetin güzelliğine güzellik katıyor..


Nargile içerken menengiç kahvesi ve yanında çörçil eşlik ediyor bize..(çörçil limonlu-tuzlu-soda) Menengiç antep fıstığının yabani hali..Kahveyi içerken zaten antep fıstığı tadı alır gibi oluyorsunuz..Çok faydalı olduğu söyleniyor..Onu bilmem ama tadı inanılmazdı..

Bundan sonraki durak Şems-i Tebrizinin türbesi...İçeri girer girmez gül kokusu ve çalan ilahi sizi zaten olduğunuz zamandan alıp çokk eskilere götürüyor..İhtişamlı bir sandukası var Şems-i Tebrizinin..Ve içerde hissettiğim şeyi anlatabilecek miyim bilmiyorum..Çok büyük bir hüzün ama aynı zamanda nasıl bir metanet..Hemen yanımda benimle dua eden kadın sessizce ağlıyordu..Diğer tarafta namaz kılan erkekler ve sadece öylece dakikalarce oturan insanlar..Yarın tekrar gideceğim zira bende saatlerce orda oturmak ve..o kadar sadece orda durmak istiyorum..


Sonraki durak Aziziye cami..Aziziye 1700 yıllarında yapılmış ve barok-rokoko-osmanlı tarzını yansıtıyor..Hakkaten değişik bir mimarisi var caminin..Çok güzeldi..Hepimiz için çok dua ettim..Herşeyin hayırlısı güzeli olsun istedim..Bir de anneannem ve Emine anneannem için fatiha okudum..

Sonra içinde tek bir kadının olmadığı "Kadınlar pazarına"gittik..Ordan size küflü peynir getireceğim..Muhteşem bir tat..Rokfor halt etmiş..Ve dönüş yolu....

Yarın Mevlana'nın dergahına gideceğiz...

Selametle..
























































































16 Aralık 2010 Perşembe



etli ekmek çeşitleri;

-etli ekmek
-bıçak arası
-mevlana
-kekikli sade
-küflü peynirli


şimdik Ahmet'e dedim ki beni şık bi yere götürme..Salaş olsun ama en güzel etli ekmek orda olsun..

Ahmet Serenade'ye götürdü beni..Lastikçilerin içinde Serenade ama Allahım yerken gözümden bir damla yaş düştü etli ekmeğimin üzerine...:))

Hepisinden yedim..Ahmet artık insan gözüyle bakmıyor bana...

Konya'dayım millet!!

Akşam Şeb-i Aruz törenine katılacağız..

Davetiye müthiş...Bakın hemen taze taze çektik fotografını...






15 Aralık 2010 Çarşamba

Bugünkü halet-i ruhiye bu...


Birsen Tezer bu aralar İndigo'da çıkıyor...Bi de bi caz kulüp var orda -hemen İndigo'nun yanında- çıkıyor ama ismini unuttum kulübün...hatırlayınca yazarım..Canlı dinlemiştim Birsen ablayı..Çok etkileyici bir performansı vardı..


Bi de millet bana bol şans dileyin..




birsen tezer - aşk bu değil

14 Aralık 2010 Salı



Uploaded with ImageShack.us



Elizabeth Gilbert'in devam kitabını okuyorum..Dün gece okuduğum sayfalardan dikkatimi çeken bir bölümü yazmak istedim..Bakın okuyun ikili ilişkiler de sıklıkla yaşanılan bir konudan bahsediyor..Bilmediğimiz şeyler değil ama yine de bi kez daha....



...Ama yine de tehlikeyi en aza indirme şansımız yok mu? Sinir hastası olmadan bunu yapabilmenin yolları var mı? Emin olmamakla birlikte yapabileceğim şeylerin bir listesini çıkarıyor ve işe yarayıp yaramayacağını bilmeden Felipe'nin önüne döküyorum..Artık benimle olmanın artılarını ve eksilerini biliyor olması içimi rahatlatıyor,çünkü gecenin bir yarısında Mekong Nehri'nin kenarındaki banklardan birinin üzerinde oturmuşken,kendimce hazırladığım ve en kötü huylarımı beş maddede topladığım listeyi ona uzatıyorum..(isterseniz buna evlilik öncesi hazırlanmış uyarı listesi de diyebiliriz)İşte aşağıda belirttiğim gibi beni çileden çıkartan durumlar şunlardır;

1-Kendi fikirlerime çok önem veririm ve bir insanın mutlu olması için ne şekilde yaşaması gerektiğini bildiğimden,bu konuda herhangi bir taviz vermem.

2-Marie Antoinette'in yüzünü kızartacak denli bir miktar ilgiye ihtiyacım vardır.

3-İçimdeki enerjiden daha fazla coşkuluyum.Bu coşku içersinde,fiziksel ya da ruhsal olarak kaldırabileceğimden daha fazla çaba gösteririm ; bu da benim dramatik bir yorgunluk yaşamama neden olur.Böyle zamanlarda beni toparlamak için çok uğraşman gerekecek..Ne yazık ki durum böyle.Şimdiden özür dilerim..

4-Gururumun incinmesine asla izin vermem , bir noktaya kadar eleştiriye açığım ama söz konusu çatışma olduğunda savaşmak yerine bir korkak gibi kaçarım.Bütün bunlar bazen beni büyük bir yalancı yapıyor.

5-En kötü huyum da ,birini gözden çıkarttığımda ya da biri affedilmeyecek bir şey yaptığında onu hayatımdan sonsuza kadar silmem ve ikinci bir şans hakettiğini asla düşünmemem..

Çok hoş bir liste olmadığını ben de biliyorum.Tüm çıplaklığımı gözler önüne seriyorum ki bunu bugüne kadar hiç kimse için yapmamıştım.Fakat listeyi Felipe'ye uzattığımda sessizlik içinde okuduktan sonra beni yargılamak yerine gülümsemiş ve "Hakkında bilmediğim bir şeyleri listeye eklemek ister misin?" demişti..

"Hala beni seviyor musun?"

"Hala"diye onayladı.

"Nasıl?"

Çünkü bu çok önemli bir soru değil miydi? Bir kez ilişkinin cicim ayları geçip,kişiler eşlerinin gerçek karakterleriyle baş başa kaldığında işler değişir.İşte o zaman aşkın devamlılığını sağlamak ya da gerektiği zamanlarda affedici olmanın ne kadar büyük önem taşıdığını anlamak mümkün olur.
Felipe düşünmekle meşgul olduğundan birkaç dakika boyunca suskun kaldıktan sonra "Brezilya'ya değerli taşları almaya gittiğim her zmaan taşları tek tek almak yerine yirmi ya da yirmi beş adet değerli taşın birarada bulunduğu paketleri alırım,çünkü paket halinde almak ekonomik olarak gerçekten çok daha uygundur.Ama satıcı kurnaz olup işe yaramaz taşları işe yarayan birkaç taşın arasına sokabilir;dikkatli olmak zorundasındır.Değerli taşları satmaya başladığım ilk yıllarda taşları çok iyi tanıyamadığımdan beni aldattıkları ve değerli taşların arasına işe yaramazları sokuşturdukları da olmuştur.Ama zamanla bilgim arttı ve beni kandırmak neredeyse imkansızlaştı.Zaman bana değerli olmayan taşlara bakmayı ve "Bunlarla bir şeyler yapabilir miyim?" sorusunu sormayı öğretti.Bazıları çok emek vererek de olsa işe yararken,bazıları da çöpe atılırdı.Aynı şey ilişkiler için de geçerlidir.İnsanlar durmaksızın aşık olur ama aşık oldukları kişilerin mükemmel olduklarına inanırlar.Bir insanın karşısındakinin en güzel huylarına aşık olmadı yadırganacak birşey değildir.Doğrusu "Ben karşımdakinin olumsuz ya da hoşuma gitmeyen davranışlarıyla başa çıkabilir miyim?"sorusunu sormaktır.'Evet onun huylarıyla başa çıkabilirim ,onun bu tarz davranışları beni yaralamaz ya da mutsuz etmez çünkü hoşuma giden o kadar çok şeyi var ki görmezden gelebilirim'dediğin anda mükemmel ilişkiyi yakalamış olursun."demişti.

"Benim kötü huylarımla başa çıkacak kadar akıllı olduğunu mu sanıyorsun?Yani beş parasız,işe yaramaz biri olsam da benden vazgeçmeyeceğini mi söylemek istiyorsun?"

"Hayatım,tamamen yanlış anlıyorsun.Biz birbirimizi uzun bir zamandan beri tanıyor ve birçok şeyi paylaşıyoruz.Ben sadece paketin tamamını kabul ediyorum ve içindeki değerli taşların çokluğunu biliyorum"

"Teşekkür ederim" demiştim;ama bu teşekkür kalbimin derinliklerinden sunulmuştu,çünkü Felipe beni iyisiyle kötüsüyle kabul etmişti.

Felipe "Peki benim kötü huylarımı öğrenmek ister misin?"diye sormuştu.

O ana kadar sadece kendimi düşünmüş olduğumu itiraf etmek zorundayım.Aslında onun kötü huylarını üç aşağı beş yukarı biliyordum ama daha ben cevap vermeden kötü huylarını açık ve net bir anlatım şekliyle bana sıralamıştı bile.Bu kadar kısa bir zamanda bunları anlatıyor olması kendini tanıyor olduğunu ve kendiyle barışık olduğunun bir göstergesiydi.

"Para kazanmayı her zaman bilmişimdir ama söz konusu para biriktirmek olduğunda,işte onu beceremem.Şarap içmeyi severim,hatta zaman zaman abarttığım da olur.Senikorumak için bazen aşırı davranışlarda bulunduğum da olmuştur ama bu benim yetişme tarzımdan kaynaklanıyor.Etrafımda olup biten bir şeyi anlamadığım zaman Brezilyalılara has yetişme tarzımdan dolayı delirme noktasına gelir ve her zaman ters giden bir şey olduğunda en kötüsünü düşünürüm.Bu yüzden bir çok arkadaşımı kaybetmiş olsam ve bundan dolayı hayıflansam da yapacak birşey yok.Anti sosyal ,sinirli ya da aşırı hassas olduğum durumlar da vardır.Üstelik etrafımda gezinen salaklara da en ufak bir tahammülüm yoktur"dedikten sonra gülümsemiş ve gözlerimin içine bakarak "ama seni gördüğüm her an sevişmek için can atıyorum"diye ilave etmişti.

Birbirimizi iyisiyle kötüsüyle kabul ederken,aslında hoşa gitmeyen davranışlarımızı kabul etmiş oluyoruz.Birbirimize kötü tarflarımızı açacak kadar dürüst insanlar olduğumuz için kendimi ve Felipe'yi şanslı sayıyorum.Bunlar artık dalga konusu değil,gerçekten kusurlar.Acıtabilir.Bozabilir.Felipe'nin elinin açık olması benim gibi hesabını bilen narsist birini şu dakikada ilişkiyi bitirme noktasına getirebilir ama diğer taraftan Felipe zayıf noktasını açık yüreklilikle bana açtıktan sonra bununla başa çıkmanın yollarını ararken,bu kadar da zarar vermez.Ayrıca bir ekleme daha yapmalıyım:Eğer bir konuda değişemeyeceğini söylüyor,ben de değişeceğine dair hayaller kuruyorsam bu delilikten başka birşey olmazdı.Tersi de onun için geçerli.Birine kendini tamamen açtığında her şeye rağmen sevilmek mucizevi birşey.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Yaz gelse açıkhavada Kardeş Türküler konserine gitsekkkk....Neşet babada olsa....

döne döne oynasam ben...

Haydeeeeee....



Kardeş Türküler-Neşet Ertaş (yanıyorum) video.mynet.com

9 Aralık 2010 Perşembe


Bu köşesi olan yazarların her kişi ile ilgili hak iddia etmelerinden kendilerini toplumun vicdanı ve sesi olarak görmelerinden nefret ediyorum..Sabah'tan köşe Emre Aköz ve Akşam'dan köşe Oray Eğin adlı kişiler malum gösteride bebeğini kaybeden genç kız için "Hamileysen ne işin var orda" demişler.

Bişey söyleyebilir miyim nolur.."SİZE NE???" Yani ne zamandan beri insanların kendi tercihlerine ve bu tercihler sonucunda yaptıkları hareketleri yargılama hakkına sahibiz?Biz kendimizi ne zannediyoruz?? Oraya tüm olası riskleri alıp gitmiş ve bunu kendi tercih etmiş olan insanları yargılama hakkını kim veriyor sizlere ey insanoğlu?? Olayın vicdani boyutunu tartışmak ve tercihin yanlış-doğru olduğuna karar vermek size mi kaldı? Bu olayın vicdani tarafı sadece ve sadece o 19 yaşındaki genç kızı ilgilendirir..O kız bebeğini bir öğrenci protestosunda kaybetmiş bir kadın olarak hayatına devam edecek...Bu hayat onun hayatı..Vicdan onun vicdanı..Siz kim oluyorsunuz da bir kadının "ideal kadın-anne olmak"doğrularını ona öğretmeye kalkışıyorsunuz?? Bu iş ailenin işidir..Annenin işidir babanın işidir..Siz kimsiniz??

Alanda ne işi vardı..Hamile bir genç kızın..Yani tartışmamız gereken konu bu öyle mi?? Polislerin öldüresiye dövdüğü, gaz sıkarak hayatlarına kast ettiği, kayıp ederek hayatlarını sonlandırdıkları insanları bırakalım bi kenara..bu genç kızın anneliğini tartışalım! İşinize öyle geliyor değil mi?

Bu alanda -iktidarlarla aynı fikirde olmadıklarını göstermek isteyen genç insanlar onlar,ne ellerinde silah var ne de bomba- hamile bir kızın yanında kalbinden rahatsız genç bir delikanlı da var mesela ya da epilepsisi ya da panik atağı olan bir öğrenci..Onlara da mı gitmeyin ne işiniz var sizin orda diyeceksiniz? Sizin niyetiniz farklı..Sizin gözünüz göz değil!! Sizin vicdanınız vicdan değil...pis yalakalar!

İsteyen herkes o protesto gösterisine katılabilirdi..Ben de katılabilirdim..Zamanında yaptım..Yine yaparım..Ve kimse de bana senin bir kızın var ne yapıyorsun deme hakkına sahip değildir..Bu benim kendi tercihim kendi vicdanımdır..Derseniz şöyle bir şey ortaya çıkar ki bu da kişisel özgürlüklerin bittiği anlamına gelir.."Sen neden içki içiyorsun babasın ve senin de kızına karşı sorumlulukların var".mesela...Örnekleri çoğaltmak hiç zor değil inanın..Düşünün kendi iradenizle yapmaktan zevk ve gurur duyduğunuz şeyleri..Hakkım var mı neden diye sormaya?

Allam yarebbim ya!!!!

8 Aralık 2010 Çarşamba

Şincik,

filmin konusu gidişatı felanı filanıyla ilgili hiç bişi demicem..merank etmeyiniz..rahat rahat okuyunuz..

aaftasonu Av mevsimini izledim..çok beğendim..Yine bi sürü tırt diyenler çıkacaktır..Eminim..Ama film gayet iyi kotarılmış bir polisiye idi..Türk polisiye filmi..Yavuz Turgul yazmış ve yönetmiş...Çekimler muhteşemdi, oyunculuklar muhteşemdi....Cem Yılmaz i-na-nıl-maz!! (ben demedim mi?) Deli İdris! Allahın delisi bi lazı oynuyor..Ama oynamıyor "o olmuş"..Kilo almış ama ne gam! Miss....Oyunculuklar diyorduk..Şener Şen için ben ne diyebilirim ki?? Ayıptır..Sadece yaşlanmış epeyce..Biraz o yaşlılığı rolüyle olur mu acaba dedirtiyor ama olur olur..Herbişiciği olur..Filmin müzikleri çok iyiydi..Kazım Koyuncu'nun yıllar önde söylediği Hayde türküsü bir sahnede kullanılmış ve çok eğlendirici olmuş..Sinemada herkes - biz dahil-bi kıpırdandık bu duramadık bi rakı istedi canımız..Çok güzel bir sahne olmuş..Zaten Yavuz Turgul sözü geçen sahne için çok özendiğini söylemiş vakti zamanında..çok çok başarılıydı..Bi de Son sahne..

http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Magazin/2010/05/15/kazim_koyuncuya_avci_selami











Bir de tabi filmde Çetin Tekindor var ki bir adanalı iş adamı-avcı başka türlü oynanmazdı zaten..Adanalıyık ya! Bilirik zahir..

Filmin müzikleri sadece Hayde'den ibaret değil benim için.Müzikler çok iyiydi. Tamer Çıray yapmış ve eğer bir albüm olarak çıkarsa ki çıkar hemencecik edinilesi..

Ete kurttekin'in "Benden adam olmaz" şarkısı eşliğinde İdris'in barda ardarda sek votkayı yalamadan yutması izleyebilirsiniz spoiler değil..bişi belli olmuyor;











He bir de "Güzel avrat otu" hikayesi var filmde..İdris Hasan'a anlatır kadınları..

Bunun üzerine haftasonu taksimde yanımdan geçerken konuşmalarına tanık olduğun iki zavallı erkek çocuğunun sevgililerine yakınmalarını da duyunca dedim ki Allah bizim cezamızı versin ya olmaz böyle zulüm eziyet! :)) Erkenklerinize kıymayın efendiler:))

Çocuklardan biri artık zerzebil olmuş anlatamamaktan! dedi ki; "Üşengeç diilim,sıkıldım artık!" ....anlayana..

Öbür çiftten kız olan önde ,arkada çocuk..Kız diyor ki;"Yaşama sevincini yitirmişsin sen" Arkada çocuk tık nefes olmuş hakkaten, kıza yetişmeye çalışıyor ve son cümle;"Napiyim Duygu yoruldum artık,yetişemiyorum" Zavallıııığğğ...yok valla acıdım çocuğa ya...


Güzel avrat otunun tadına bakan güruh :)

Allah da bizim cezamınız versin!!

cep telefonu ile çekilenler ama ben sevdim;






Taksim'de duvar yazısı;

















Dip not: Bu aralar tiksinti ve kendimize acımayla izlediğim bir takım olaylar yaşanıyor caanım topraklarımda..Dötüme benzeyen YÖK'ü protesto etmek için gösteri yapan öğrenci gruplarına yapılan zulüm ve o gösteri sırasında bebeğini kaybeden genç kadına yapılanlara dair söyleyeceklerim var..Küfürlerim varr...Daha mola yerlerindeyken biber gazı ile alana ulaşmalarına engel olan, yaptıkları eziyeti "görev"olarak addeden polislerim varrr ve bunu utanmadan kamuoyuna duyuran ve "öğrenciler polisi tahrik etti o yüzden olay çıktı diyen bir emniyet müdürümüz varrr...Daha? Dur yazmiyim artık başım ağrıdı....bi dahakine..

;;