29 Mart 2012 Perşembe



Benim kızım sanatçı olcek..


sirinella ressamken ile sirisko

28 Mart 2012 Çarşamba



Şirinella ile tiyatro günümüzdü bugün..Keloğlan Keleşoğlan adlı oyuna gittik..Ulus'daki Küçük Tiyatro'daydı oyun..Oyunu Ulviye Karaca yazıp yönetmiş..Devlet tiyatrolarının internet sitesinde oyunun konusu kısaca şöyle verilmiş;
"Sıradan bir hayatın içinden çıkıp birden sıra dışı olaylar yaşamaya başlayan Keloğlan’ın hayata ve olaylara bakışı değişir, kendi içindeki dinamikleri fark eder. Artık o eski tembel Keloğlan gitmiş yerine kendine güvenen, aklını kullanan ve insanları olumlu yönde etkileyen bambaşka bir Keloğlan gelmiştir."
BURDAN
siteye ulaşabilirsiniz..

Ben bayılıyorum Devlet Tiyatrosu çocuk oyunlarına..Çocuk oyunu nassaa amann demiyorlar ışık-ses-kostümler şahane oluyor..İzlemek çok keyifli..Çocuğunla izlemek ayrı bir keyif tabi..
Daha öncede Benim tatlı meleğim ile Narnia Günlüklerine ve Müjdat Gezen sahnesindeki Kırmızı Başlıklı Kız oyununa gitmiştik ama şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim ki özel tiyatrolar Devlet tiyatrolarının yanından bile geçemez..Bir hafta on gün önce biletlerinizi alın ve devlet tiyatrolarına götürün çocuklarınızı..Bilet demişken ciddi ciddi bilet kalmıyor o yüzden dediğim gibi bilet işini en az bi on gün önceden halledin..

Bu arada Ankara’da düzenlenen
“Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali" (link var yine) nisan ayında başlıyor..Ben bugün sordum festival kitapçığı sordum ama henüz dağıtılmamış..

Tiyatro oyununu izledikten sonra dışarı çıkınca kimi gördük biliyor musunuz bu arada? Keloğlan'ı! :)) ehehe..Oyunun bi kısmında kafasındaki başlığı çıkarıyor ve aslında sırma saçları olan devlet tiyatrosu sanatçısını görebiliyorsun..Dışarda görünce Şirin'i dürtüp sordum bak bu kim biliyor musun?? aa dedi keloğlann..saçlarından tanıdımmm :))

Sonra hava çok soğuktu koşa koşa evimize döndük..Şimdi mısır patlatıp 101 dalmaçyalı'yı izliciz..


21 Mart 2012 Çarşamba

su


gözlerinin çimen yeşili, gözlerimle buluştukça suya dönüyor..
öyle pür neşe..
kıştan çıkan bahar dalının renginde..


Ankara/2012

Aşk

Sevgilim sabahın erkenini seviyor,
ben geceyi ve esmerliğini onun,
o dorukları sevior, korkuyor bundan
ben rüzgarla buluşan tepeyi, tuhaflığı,
ona bir yeşil gülümsüyor,
ben, hayatı delice sevdiysem nasıl,
diyorum, seni de öyle.
O kendi boşluğunda oyalanan günlerde
canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor,
ben göğe bakıyorum geceden,
kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim
diyorum, yanında,
o sabahları eğilip öpüyor denizi.

Çıplağın çıplağımda, rüzgarın dağımda olsun,
esmerliğin gecemde, öyle kal.
"Bulutlara bak, gidiyorlar, hızla" diyorsun,
yağmur bir yalıyor yüzümü,
bir duruyor. Sabahları eğilip yüzüme
öpüşün geçiyor bir, bir duruyor aklım.

Su ve rüzgar, dağ ve doruk, sonsuz hepsi,
oysa camdaki sardunya gibi üşür
bana biçtiğin ömür, ölüm geliyor aklıma bir
bir, çıplağın çıplağımda.

Rüzgarın dağımda olsun esmerliğin gecemde
öyle kal, sana sonsuz sarıldığımda.

Birhan Keskin



17 Mart 2012 Cumartesi

gece

kara kutunun içinden çıkacakları nefesini tutmuş bekliyordu..adım adım neler yaptığını ne aşamalardan geçtiğini kendi kendine bininci kez tekrar düşündü..bininci kez emin oldu, yoktu onun hiç bir suçu, verilecek hiç bir hesabı yoktu..Ne annesi ile geçen onlarca yılda sorumsuzca davranmış ne de sonradan hayatına aldığı insanlara başının çaresine bak yalnızsın artık demişti.Her zaman kendinden çok etrafındaki insanları düşünen aşırı hassas bir insan olmuştu..Ama şimdi neden bu son olayda kendini kanıtlamak için anlamsız ve hırçın iç savaşın içine sürüklenmişti..Yo hayır kimse sürüklememişti onu, kendi kendine yapmıştı bu haksızlığı..Kendi kendine acı vermeye devam ediyordu..tekrar tüm ayrıntıları gözden geçirmeliydi.Kendini aklamanın tek yolu buydu;beyninin en sapa kıvrımından geçen en ufak bir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışarak yeniden yaşamaya başladı olanları..Sanki kendi kendini delirtmeye çabalıyordu..Delirirse eğer kimse ona "nedennnn???" diye soramazdı.."Bak gördün mü allahından buldu allaan delisi" derlerdi ve sorun çözülürdü kendiliğinden..Ama maalesef delirecek kadar akıllı davranamıyordu..Sinir sistemi tüm kontrolü ele almış akıllıca saçmalamasına izin vermiyordu bir türlü..Nefes alamadığını hissettiği ilk anda kendini sokağa attı.Buz gibi bir güneş parıldıyor insanın hayattan alabileceği zevk kırıntılarını anında donduruyordu..öldürmeyen güçlendirir mantığıyla adımlarını sahile doğru hızlandırdı.Tekelden aldığı kutu bira ve bi paket sigara ile artık hazırdı dünyanın tüm suçlarını üstlenmeye..
O buz tutmuş bankta kaç saat oturdu yaşanılan veyahut yaşanacak olan kaç kahabati üstlendi hatırlamaz olduğunda silkinerek kalktı..Haberim olmayanlar için artık çok geç kabahatlisi benim ancak bu yaşanılan sonuncusu için bişeyler yapmalıyım diye düşünüyordu..Oksijen onu teslim almadan inanıyordu suçu kabahati olmadığına ama işte yine direnememiş ucundann kıyısından beynini kemiren "ben de böyle yapmasaydım...." düşüncesi bir paket sigara sonunda oksijenin yaptığı ile aynı şeyi yapmıştı..Kahrolası "ben böyle yapmasaydım .... olmayacaktı",ikinci bir kimlik gibi yakasına yapışmış kendine güvensiz bir insanın yaratışında muhteşem başrolü üstlenmişti yine..
Bunca, içtenlikle içini döktüğü içe-dönüşten sonra yapılacak şeyi biliyordu..Kara kutu parçalanacak,saçılacakların hepsini yutacak ve sonunda kendini patlatacaktı.Böylece hiç kimse onun ne kadar az-ne kadar çok ne kadar iyi ne kadar kötü ne kadar yanılmış ne kadar doğru kararlar almış-vermiş olabileceğini değil sadece patlamış,lime lime olmuş,buruşmuş ruhundan ya da bedeninden (hangisini görürlerse) arta kalanlara dikkat kesilecek neden ile değil sonuçla ilgileneceklerdi..Evet evet yapması gereken buydu ve hemen hiç vakit kaybetmeden (ya da vazgeçmeden) ruhunu-bedenini patlatmalıydı..

Sessizce kapıya doğru adım attı ve kimseyi uyandırmak istemezcesine anahtarı kilide yerleştirdi..

Halbuki bir evi kimseyle paylaşmamıştı bugüne dek..

Onu yargılayacak kimse olmamıştı hayatında..Yargılayacak kadar tanıyan kimse..Hiç kimse..

Hayatı boyunca hiç sigara içmemiş hiç bir denizin kenarında metal kutudan bira yudumlamamıştı..

Kara-kutu nedir bilmez,içinde ne barındırdığından haberi olamazdı..

Bir annesi olduğundan habersizdi..İnsanların henüz iyi ya da kötü olarak ayrılsanmadığı evlerin olmadığı göğün olmadığı hayatın ilerlemediği hep durduğu bir yerdeydi..

sesi soluğu kaçmış sese benzer bişi duydu sonra..kulağına fısıldıyordu birisi Gece diyordu,adın Gece..
***********************

İstememişti hiç allah biliyor ya..Evlenmeden olmaz deyip durmuş ama işte başında ona sahip çıkan ne ana ne baba olmadığından sözünü geçirememişti..karanlık ve buz gibi bir odada kaybetmiş ya da kazanmıştı kadınlığını..Nerden baktığına bağlı! O bir yerden bakamayacak kadar korkmuş ve ilgilendiği tek şey onunla evlenip evlenmeyeceği olmuştu.Evlenemeyeceğini çünkü zaten devletin ona verdiği yetkiye dayanarak bir devlet memurunun sevdiği adamı daha önce evlendirdiğini bilmiyordu..Öğrendiğinde de artık üzülemeyecek kadar yorgundu..Gebe olduğundan temizliğe gittiği ofisin tuvaletlerinde kusarken şüphelendi..Eczaneden yemek parasına kıyarak aldığı gebelik testinden sonra em1in oldu artık..üç gün sonra Rasim'e söylediğinde pişman olmuştu bile..Korkunç bir hamilelik geçirmişti..Çocuğunun doğmasının tek nedeni kürtaj yaptıracak kadar parasının olmamasıydı..Rasim hamile olduğunu öğrendiği akşam masaya bir elli lira bırakmış ona aldığı ikinci el telefonu istemiş sonra da çekip gitmişti..Tek göz odada kalakalmışta ağlayamamıştı bile Seher..İşte şimdi dokuz ay geçmiş temizliğe gittiği evlerden biriktirebildikleriyle çocuğunu doğurmaya çalışıyordu bu leş gibi hastane odasında..Yüzü yaralı hemşire tekrar haykırdı; "ıkın kızım ıkın hadi"
***********

Bitti tamam diye verdi kucağına çocuğunu..Bu kapkara saçlı nerdeyse hiç sesi çıkmayan 2 kilo ağırlığındaki "şey"onun bebesiydi!! Ne tuhaf bakıyordu böyle bu? Sanki daha doğmadan kaderini bilir gibi diye geçirdi aklından Seher..

Sonra kulağına fısıldadı sesi soluğu kaçmış sesiyle;Gece diyordu,adın Gece..

16 Mart 2012 Cuma

8 Mart 2012 Perşembe

7 Mart 2012 Çarşamba

;;