30 Aralık 2009 Çarşamba













Lunawar bu konuda tanrı tarafından ödüllendirilmiş bence..

Demiş ki hazret ;Sen sevgili kulum, sen bi sürü şey yapacaksın , acıkacak ,okuyacak öğreneceksin , acı çekeceksin ve çokk alkolle çokk eğleneceksin :) (ne var olamaz mı??)

Bi sürü insan edinip,bi sürü şiir okuyacaksın..Cibran'ı ayrı sevecek , sana göndereceğim kişiye "my hero" diyecek ; sıkıntı da yaşayacaksın , keyfini de süreceksin hayatın..Ama hep seveceksin , sakınılacaksın..

Sanırım bunun gibi şeyler söylemiş olmalı..
Şimdi sen git ve gör demiş sonra da..
Lunawar bunları görüyor yanlış dedim affedin böyle görüyor..

Dedim ya torpili büyük yerden :)

Beğeni notu :Ayrıca evet kendimi izlemekten hoşlanıyorum ne var bunda?? ;-)

29 Aralık 2009 Salı

Araba kazasında en fena şeyin ne olduğunu dün farkettim (maalesef)...

Çıkan gürültüymüş..Ne fena bişeymiş o öyle...çıtank ama vöğğşşş diye duyuyorsun..

Neyse hepimize geçmiş olsun bununla kalsın Deniz'im..

Arabanın arkasında 2 tane çocuk önde bir tane anane (en paniğinden) bi de ben , bi de kadın şoför (en ustasından) karşıdaki arabanın sürücüsünü siz düşününüz :)

Bi de Şirin böyle baktı bi korktu karşıdaki şoför :))))
"Kızdım annecim ben korkma" dedi bana...Ölürüm yaaaa....

28 Aralık 2009 Pazartesi

Bilenler biliyor "İlişkiler Klübü"n de Kadın-erkek ,birliktelik , aşk , aldatma ve aşk'ın evrimi gibi inanılmaz ilgimi çeken konuları konuşuyor öğreniyoruz her hafta..

Moderatörümüz sevgili Ayşegül Sütçü...Kulüp ve Dr.Ayşegül hanım'la ilgili izlenimler başka bir yazı konusu zira epey uzunn ve derin:)

Şimdi size bir link vereceğim..Dünyaca ünlü antropolog Helen Fisher bu konuşmasında Aşk'tan ve aşk'ın evrimselleşmesinden bahsediyor..
Şahane bir video...İyi seyirler..



Burnumun ucunda eskiden gelen bir koku var..Günlerdir hissediyorum bunu, öyle sinsi ki kalabalıkta hiç yok gibi saklanıyor adeta..

Ama açayım kitabımı , sigaramı yakayım düşünürken yada filmin en keyifli sahnesinde deli gibi kendi kendime tepetaklak düşerken koltuktan gülmekten aa! bakıyorum orda..Sinsi dedim ya..

Nasıl anlatsam?
Hep yanıbaşımdaymış da ben durunca o da ben burdayım hiçbir yere kaybolmadım diyor sanki..

Deliriyor muyum dersin? :)

Ama öyle güzel kokuyor ki meret!!!
.....
Beğeni notu:Resim benim :)

25 Aralık 2009 Cuma


Kıs Arkadaşlarım..


Bu akşam bendeyiz.


Tam 8 Kadın :)


Gelemeyenlerin mazereti büyük..Bir daha ki sefere umarım..


Özlem'cim moralle git sağlıkla dön insallah güzel arkadaşım benim..


Luna bir daha ki sefere daha da güzel fotoğraflar için bu akşam bizimle olamayacak..


Nilo dayanamayıp öğlen yemeğinde aldı akşam ki votkamızı :) Düşünün..


Çok eğleneceğiz çokkkkkkkk :-)

Fotografları ve yaşanılacaklar bir daha ki yazıya...

Kız arkadaşlı günlerrrrr...


Not:Nil'cim bu fotografta yok o çekmiş ama bu akşam kareokede bol bol fotograflicam seni bebek :)

24 Aralık 2009 Perşembe


Hadi gel otur yanıbaşıma..Önümüzde upuzun gözünün alamayacağı ufuk çizgisi..

Serince hava.Sırtına bişeyler al üşütürsün sen..
Hassasiyetin peşini bırakmaz heryerde,her zamanda..
İncecik meltem de üşütür seni sokulmak istersin usulca,sessiz..Şaşırsalarda meltemin usul esintisinin insanı nasıl serseme çevireceğine anlatmazsın sen,kalsın,varsın öyle bilsin istersin..
Sonra havada kokan ekşi yosun kokusu ile denizdeki iyot kokusunu çekersin içine..
İçinde tertemiz bir hayat tadı,aklında hep beklediklerin..
İnce ince keman sesi çalınır kulağına..İçini titretir..

İnsan hem bu kadar mutlu hem bu kadar huzursuz olabilir mi gerçekten diye geçirirsin kafandan..İnce tebessüm yerleşir dudaklarının kenarına..Dokunur çıkartırsın yerleştiği yerden o tanıdık tadı...İnsan hem bu kadar tanır gibi hissedip hem bu kadar uzağında kalabilir mi diye geçirirsin kafandan..

Çantanda kalan simit parçasını çıkartır karanlığa fırlatırsın..Nasılsa birgün bir martının imdadına yetişecek bilirsin..Şimdi karanlıkta görünmese bile..

İçin temiz,kafan huzursuz bitirirsin geceyi..


Meltem eser,artık üşütmediğini farkedersin....


Meraklısına not:Muhteşem resim için canım lunawar'ıma sevgiler..Sanırım başka hiçbir resmi bu kadar yakıştıramazdım yazıma..

22 Aralık 2009 Salı


Hani bazı zamanlar olur beklettiğin o özel duruma -kişiye-zamana sakladığın şeyi artık bekletmek istemezsin.Tıpkı vitrinde duran hiç kullanmadığın,kullanmaya kıyamadığın porselen tabakların yada
kristal kadehlerin gibi..Aslında düşününce kıyamadığın,tüketmek istemediğin şey "o andır".Sadece bazı insanlar farkeder aslında ne kadar beklersen o kadar hızlı akar hayat..!
Hani olur ya sabırsızken de,heyecan içindesindir ama geçmez olur saatler..bunun gibi bir şey sanırım...

Dün bir süredir-aklımca haklı bir nedenim vardı-beklettiğim bir film izledim.."Jane Austen Kitap Klubü" Pek adetim değildir burda izlediğim filmleri yazmak.Ama biliyor musunuz kitap girişinde dediği gibi oldu yazarın ufak bi farkla "Bir film izledim hayatım değişti" :) İddialı mı geldi..Bana da öyle gelmişti ilk başta..Anlatayım..

Aslında böyle hissetmemde en esaslı sebep bir şeye meydan okumanın gücüydü..Beklemedim, karar verdim ve yaptım..Çok cesaret veren bir deneyimdi benim için..

Filmi izlerken ne çok duygulandım delice ne de coşkulandım..Ama anladım..ANLADIM...

Filmdeki karakterlerden biri (Jocelyn) hükmedici ve kontrolcü..Hatta ondan hoşlanan yakışıklı ve daha önce hiç Austen okumamış genç adam sırf bu yüzden köpek yetiştirdiğini söylüyor Jocelyn'e..
Jocelyn uzun yıllar yalnız olmaktan mutsuz olmamış..-mı acaba?- filmin sonlarına doğru bunun pek de öyle olmadığı izlenimi veriliyor elbette -sonuçta romantik bir film J.A Kitap Klubü- ancak ben yine de yalnız olmanın da insanı mutlu eden bir tarafı daha doğrusu şöyle diyeyim tek bir kişiye bağımlı olmamanın (bağlı olmaktan bahsetmiyorum bağımlı olmak bambaşka bişi bence) insana kazandıracağı bir sürü şeyi olduğunu düşünüyorum bu aralar sıklıkla..Bir çırpıda sayabilirim..

Yalnız olma şansını iyi kullanan,bunu bir kazanıma dönüştürenlere bu aralar pek bi hayranım..

Bahsettiğim yalıtılmış ve zorlama bir yalnızlık değil anladınız siz beni..Tercih edilen bir durum..

Haa istediğinizde sabaha kadar sıkılmadan konuşabileceğin "ayakların üşür senin" deyip sana pembe patik getiren bir arkadaşın varsa -bildiniz benim var- yada saçmaladığınızda haklı mı haksız mı diye bi an düşünmeden adamın kafasında şişe kırmayı düşünen bir arkadaşınız varsa-bildiniz benim var-şanslı kullardansınızdır..Ve o zaman hayat gerçekten daha yaşanılası:)

Ama seçilen yalnızlık duygusu ağızda gittikçe tatlanan ,durdukça rayihasını saçan bir şeker gibi...

Yazıdan çıkan şeyi söyleyeyim mi kulağınıza;Bir kadın hayatında erkek figürü olmadan da mutlu olma gücüne sahip..Emin olun buna..Ben her geçen gün daha da çok farkına varıyorum bunun...
Öyle mesudum ki :))

Tercih edilmiş yalnızlıklar (hadi biraz yumuşatalım ilişki yaşayanlar için boş anlar diyelim :) yaşamanız dileğiyle...

Hypnos





Her çakıl taşı kuytusunda bir uyanış gizler..
Sonra seni sınar.
Bakalım gerçekten bir uyanış hikayesi mi olacak senin ki yoksa Hypnos'un kollarında uyuyarak tatlı tatlı can mı vereceksin?



Umud/İstanbul
Aralık 2009

21 Aralık 2009 Pazartesi



Maneviyata ve kendimi Allah'a yakın -"bir" belki de-hissetmeye her zamankinden çok ihtiyacım var..Kendimi "dipte"hissettiğimden değil bilakis hiç olmadığım kadar "hafifim"Bu sebepten "yakın" olabileceği "bir"hissedeceğime inancım daha kuvvetli..

İçimi hiç olmadığı kadar titretiyor bu aralar "saf aşk","tevekkül","iyi olmak","derviş sabrı" ..Aklımdan geçenler kalbimden hissettiklerim ile aynı..O duyguların sadece birine bile ulaşabilirsem kendimi şanslı addedeceğim...

Dinlerken beni zangır zangır titreten pencereden kuş olup uçmamı sağlayan bir mevlana şaheseri var;Etme!

Duydum ki Bizi Bırakmaya Azmediyorsun Etme

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme

Mevlana Celaleddin Rumi


Mevlana ile Tebrizli Şems'in birbilerine ayna olmasına,birbirlerini bulmasına sebep kaderleri miydi sizce?Allah tarafından Şems Mevlana'ya yollanmış, Mevlana Hazretleri de Şems'i beklemişti geleceği güne kadar..Birbirlerine saf aşk ile bağlandıkları gün hayat başka görünür olmuştu gözlerine,gözleri de başka bakar olmuştu kainata..

Elbette bu kadarını beklemek biz faniler için mucize ile eşanlamlı..Bizler zaman dolduruyor gibiyiz değil mi dünya üzerinde..Sana ayna olan ve aynada sana yansıttığı görüntüyü senin çok daha güzelin kılan kişiyi bulmak yada aşk'ı (ne dersen,neye yüklersen o'nu- zira bence çok büyük bir fark yok-)sanıyorum herkesin harcı olmuyor..Yada buluyorsun ama görmüyorsun..Ziyan olup gidiyor elinde kolay bulunamayan şey...Kaybettiğinle kalıyorsun ve fakat birgün tokat gibi çarpıyor yüzüne kaybettiğin !

Allah kimsenin gözlerini kapatmasın ki aşk'ı görebilsin yada kaybettiği şeyle birgün karşı karşıya bırakmasın ki renkleri göremeden,kör olarak da olsa nefes alabilsin...

Not:Mevlana ile bu kadar ilgiliyken tüm politik önyargılarımdan sıyrılıp cancağzım iki gözüm
Gökçe'mi dinleyip Aşk'ını okudum Elif Şafak'ın..

Daha ilk sayfada verdiğim kararın doğru olduğunu anladım zira şöyle bir dörtlük fısıldadı kulağıma kitap;

Aşk'ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındasındır,merkezinde,
yada dışındasındır,hasretinde...


Esenlikle,Muhabbetle...

30 Temmuz 2009 Perşembe



Ayın hangi evresisiniz?

Ayın on dördü gibi açık ve cüretkar mı?

Yoksa güneşin yörüngesinden çıkıp onun batışıyla kendini gösterip göstermemekte kararsız bir yeni ay mı??

Yeni ay'ın küskünlükleri vardır gibi gelir hep bana çevirir yüzünü o zaman dünyaya, döner güneşe..Biz de aşağıdan saf kullar ayın "yeni" halini izler dururuz..Küskünlüklerden haberi olanlar ve olmayanlar olarak...

İlk bakışta hırpalasa da bu ayın "yeni" hali bünyeyi -değişimlerden bahsetmiştim vakti zamanında-..değişim ve karar verişler..benim daha önce hissetmediğim hiç üzerinde düşünmediğim bi takım duygu hallerine yol açıyor


Gel-git ler artıyor...

"Düşünmek cehennem" ya hani..Ve lakin yapamıyorsan öbür türlüsünü..Kaçacak yolun yok.."Gel-git" ler artacak,düşüneceksin ve "hayat" diyeceksin..Gelsin tamam kabulum oyunu kurallarına göre oynayalım..

"Pas" demeyecek kadar gururlu ve hevesliyim bu aralar...

Sen nasılsın??

Var mısın hayatla restleşmeye?

8 Mayıs 2009 Cuma


Başlamak önemlidir!!

Neye ya da niye olduğu önemli değil..Başlamak önemlidir..

Hayat öyle tuhaf bir döngü ki hep bekletiyor sanki seni! Bekliyor ve hayatı seyrediyorsun..

Elbette bunun dışına çıktığın yada şöyle söyleyeyim bu döngüyü deldiğin-kırdığın ne derseniz önemli ataklar yapıyor insanlar..

Benim en önemli atağım hayata karşı kızım mesela.Şirin'im..

Durmadım,beklemedim,izlemedim ve yaptım:)

Yeni bir hayat meydana getirdim..

Bir hayatın nasıl şekillendiğini gözlerinizle görmeniz öyle müthiş bir deneyim ki!!

Tuhaf bir şekilde şöyle düşünmeye başlıyorsunuz artık "Nasıl onun için daha iyi olabilirim? Onun için nasıl daha mutlu hissedebilirim? Nasıl yapsam da en güzelini söylesem??"

Diyorum ki ona "Sen benim hayatımda gördüğüm enn güzel çocuksun"...diyorum ki "Dudakların o kadar tatlı ki seni her öptüğümde bal yemiş gibi tatlanıyorum" diyorum ki... "Seni iyi ki yapmışım!!!"

Size böyle hissettiren başka bişey daha oldu mu hayatınızda?

Belki ilk aşkınız belki de son...Ama emin olun ilk zamanlardaki gibi kuvvetle hissedemediğiniz anlar gelecek..:))

Baki kalan içinizdeki gizli bahçe...Ve o bahçenin en şahane çiçeği....


Anneler günümüz kutlu olsun..

10 Mart 2009 Salı


İçim daralıyor..insanlar basıp gidiyor..kalanlar hep buralarda...ben izliyorum...
Aklımda hep aynı söz ; Baudelaire gibi "her nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi"geliyor bana da...
Ama böyle olmayacak! hep içimde bir pır pır kuşu..Mutlu olacağız..Bazen çok yorgunum..kolumu kaldırmaya takatim yok..hiçbişey yapmamak,hiç konuşmamak tek hayalim..Kızım kokuyor sürekli burnuma....burnumun direği sızlıyor...geçecek dayan diyorum.sabır çekiyorum...

Allah diyorum..."Köksüzlük" çekiyor canım..Köklerimi yerin altına değil,evin altına değil,bastığım taşın altına değil, yavruma ve sana sarmak istiyorum...

Bencillikse bencillik..Hayat buysa,yaşadığımız...Diğerinin tadına bakabilir miyim lütfen?


8 Ocak 2009 Perşembe


yarayı hiç kurcalamayacağım..çok önemli bişey farkettirdin bana..teşekkür ederim.

yaralar çok derin olsa da iyileştirmek istersek...

en önemlisi gerçekten istemek..

ben birde ne farkettim biliyor musun?

ben acaip seviyorum hüznü,hüzünlenmeyi böyle melankolinin dibine dibine vurayım,sorayım hep sorayım..

hep bi yanıt bulma çabası..

birazda ben istedim heralde böyle olsun..

azcık içim burulsun kalbim sıkışsın mı istedim nedir?

bilmiyorum ki..insan beyni nasıl karmaşık bişi..

pek sıradan giden bi düzende acaba azcık silkelemek mi istedim kendimi?

anlamadım..hoş sorgulamayacağım da artık..

ama diyeceğim o ki sen de iflah olmaz romantiklerdensin..

bizden..

çok yokuz zati..

yorma kendini nolur..

hırpalama..

sakin sakin hüzünlenelim..

7 Ocak 2009 Çarşamba



Uzun zamandır dinlediğim,dinlerken kendimi kaybettiğim bir şarkı var...

Biliyorsunuzdur hani bir yerlerde mutlaka duymuşsunuzdur; "Yüksek Sadakat-Belki üstümüzden bir kuş geçer"

Hele trafikteyseniz ve şehir üstünüze üstünüze geliyorsa yada akşamüstünün o "hüzünlü" mis kokusunu duymaya çalışıp bir türlü duyamıyorsanız,o tatlı hüznü bile yaşayamıyorsanız sizin de gidiş yada şöyle diyelim bavulları toplayıp "geri dönüş" yapma zamanınız gelmiş demektir!

Murathan Mungan'ın şahane sözlerinin kafamda dönüp durması boşuna değil...
Bu muhteşem şiir-şarkı şu anda yaşadığım,ayak bastığım,madden-bedenen ne derseniz size kalmış :)varolduğum mekandan alıyor,hiç bilmediğim tanımadığım biryerlere taşıyor..

Hümayra'dan dinlediniz mi hiç?

"Tavsiye" kelimesi oldukça yetersiz kalıyor..Ne desem,nasıl zorlasam sizi de bu güzellikten mahrum kalmasanız:)

Tümünü yazacağım güzelim şiirin..

Dönmek, mümkün mü artık Dönmek, onca yollardan sonra Yeniden yollara düşmek
Neresi sıla bize, neresi gurbet
Al bizi koynuna ipek yolları Üstümüzden geçiyor gökkuşağı Sevdalı bulutlar uçan halılar Uzak değil dünyanın kapıları
Neresi sıla bize, neresi gurbet Yollar bize memleket
Gitmek, mümkün mü artık Gitmek, onca yollardan sonra Yeniden yollara düşmek
Rakılı akşamlar, gün batımları Çocuk gibi ağlar yaz sarhoşları Olmamış yaşamlar, eksik yarınlar Hatirlatir hersey eski asklari
Neresi sıla bize, neresi gurbet Yollar bize memleket

Varolan yaşamlarımızın bizi kandırmasına nasıl da gönüllü teslim oluyoruz..
Süregelen iç çekişler, alışılagelmiş yürek darlıkları-dargınlıkları buralarda daha mı keskin!!

Sanki dışarlarda bir yerde,hani bizden uzakta yaşanan başka hayatlar var..Huzurlu,umutlu,her türlü hırstan arınmış bir hayat!Ben böyle olduğuna inanmak istiyorum bunun...Böyle hayatların varolmadığına bugünlerde kimse inandırmaz beni!!

Hani ufak-tefek kutu gibi derler ya bir cennet yapmışsınız kendinize.."Ev" demişsiniz ona da..
İstemediğiniz hiç kimseyi evinize sokmadığınız gibi istemediğiniz hiçbir düşünce de giremiyor aklınıza..

Akşamüstleri missss gibi yasemin kokuyor..Sakin sessiz huzurlu akşam iniyor üzerinize..

Sevdiğiniz kim yada kimlerse hep beraber karşılıyorsunuz günün son saatlerini..

Bembeyaz sakız masa örtüsünü serip bembeyaz porselenlerde soğuk-domates soslu kızartma,buz gibi dilim karpuz ve kavunu,beyaz peyniri ve mis kokulu taze naneyi koyuyorsunuz masaya..

Üzerinizde bol tiril tiril bir etek..ayaklarınız çıplak..

İçinizde tarifi olmayan,tanıdık da gelmeyen bir his..Ne desek? Yaşama sevinci? Huzur? Tevekkül?

Neyse o işte hissettiğiniz..

Ben diyorum ki..

Gidelim..

Var mı cesaretiniz?

Ne kadar cesaret biriktirebildiniz bunca yıldır?

Enn sevdiğim gruplardan oldular son zamanlarda;Pinhani..Onlar da biliyorlar;

Yol kenarında oynayan çoçuklar gibi
Topum kaçtı bugün yola
Evin önünde sulanmayan çiçekler gibi başım düştü saksına
İstanbulda kimim var kimin için bu toz duman?
İstanbulda neyim var ne kaldı ki kalabalıktan?
Kaçamayıp da saklanan kedicikler gibi sığındım senin sıcaklığına
Sevemiyorsan istanbulu benim gibi kaçalım yine bozkırlara
İstanbulda kimim var kimin için bu toz duman?
istanbulda neyim var ne kaldı ki kalabalıktan?
Yere düşünce kırılmayan bir oyuncak gibi alıştım ben yuvarlanmaya
istanbulda ne kaldı ki?


Ben çıkacağım bu şehirden,üstümden geçen kuş fısıldayacak çılgın kalabalığın geride kaldığını..Rakılı akşamlarda çocuk gibi ağlayacağım sevdiğimin yanıbaşında sessiz sakin.Ama mutlu,havada anason kokusu...
İstanbul'da kalan hiç birşeyin olmadığından emin yeni günü kucaklayacağım...


Mutlulukla...

;;