31 Aralık 2011 Cumartesi



Güzel günler bizi bekler
Sadece inan yeter
İnan
İçimde güzel bir his var
Kelebekler martılar filan

Hayat rengini buldu
Beklediğime değdi
Ne güzel oldu

Herşey böyle iyiyken
Korkarım nazar değer aman
İlk kez çarpılmış gibi
Umutluyum şu hain dünyadan

Hayat rengini buldu
Beklediğime değdi
Ne güzel oldu

Sen en güzel halinle gel
Gerçekleşmemiş hayalinle gel
Gel güneşli bir günle gel
Elinde çocukluk bir resminle gel

Hayat rengini buldu
Beklediğime değdi
Ne güzel oldu

29 Aralık 2011 Perşembe

NAR



Dün Nar'ı izlemeye gittik hep beraber..

Sinemada bizim dışımızda sanıyorum üç yada dört kişi daha vardı ve film İstanbul ve Ankara'da gösterime girmiş..İzmir bile yok arasında kentlerin..İnanabiliyor musun?
Filme giderken özellikle değil ama kendiliğinden hiç bişi okumamıştım..neden bilmem..sanırım helecan yaratmak istedim şu ufancınk dünyamda..:)
film tek bir mekanda geçmekte çok büyük ölçüde..hani dış mekanda var ama çok az..ve o az zemanda da bi miktar da Arnavutköy-deniz-fırtınalı istanbul görmenize olanak sağlıyor..

Filmin bende uyandırdığı duygulara gelecek olursak efenim bi kere beni sarstı..öyle sürekli bir sarsıntı şeklinde değil ama arada vurup kaçıyor..hala..
mannak noni,deniz'in "şu kadarcık"hayatında sen ne bilirsin derken ki derinliksizliği..Sema'nın o derinliğin içinde olduğunu düşünürken aslında ne kadar "kötü" ve "mantıklı"olduğu, aslında hayatında amk böyle bi şey olduğu zaten!..Kapıcı Mustafa'nın filmin başlarında tipik bir takım öğretilmişliklerini izlerken sonunda vicdan denen şeyi "açıklamam bile lan size" halleri..böyle şeyler işte sarstı beni..

Ümit Ünal çok farklı bir bakış açısı ile çekmiş bu filmi..yani ben eleştirmen değilim ama nacizane bir izleyici olarak böyle bir türk filmi izlememiştim hiç..Filmde gerilim unsuru ciddi ciddi kullanılmış..Yani hakkaten rahatsız edici,oturduğun koltukta gerildiğini farkettiren sahneler var filmde..az ama çok etkili..Sonra film insanlar arası sınıf farklılıklarına ve "ötekileştirme-ötekileştirilme" konusunu da son derece başarılı işlemiş..Aslında herkes kendi hayatı dışındaki hayatların "aslında şu kadarcık"olduğunu düşünüyor..Bunu Deniz Asuman'a da yapıyor,Sema Deniz'e de..Mustafa başı kapalı ezik kadına da..Ama işin içine çıkarlar ve yıllar yıllar boyunca emek verilmiş kariyer ve para girince Sema ile Asuman eşitleniyor mesela..

Ünal şöyle demiş filmi için;

hepimiz nar taneleri gibi birbirinden ayrıyız: hem çok benzeriz, hem de çok farklıyız. ama açılmamış bir bütün nar gibiyiz aynı zamanda. bizi bir arada tutan kabuk; birbirimize duyduğumuz inançtır.
peki ya o kabuk çatlarsa... ya birbirimize duyduğumuz güven dahil inandığımız herşeyden kuşkuya düşersek... ya adalet duygumuz kaybolursa... ya, her insan kendi adaletini aramaya başlarsa... çatlayan bir nar gibi taneler her yere yayılmaz mı?
nar; bir kadının kendi adaletini aramasıyla başlayan bir öykü...
nar; apayrı şeylere inanan dört kişiyi bir evin içinde, yarım gün gibi kısa bir sürede adalet konusunda, kendilerine yarattıkları inanç dünyaları konusunda ciddi bir sorguya tabi tutuyor.'


Bu arada Nar ile Ümit Ünal bir üçlemeyi tamamlamış..(9 ve Ara)

Film 48.Altın Portakal Festivalinde sadece Jüri özel ödülünü almış ki bence de daha fazlasını hakediyor bakın Ünal kendi blogunda neler yazmış bu konuyla ilgili;

http://asyadada.blogspot.com/2011/10/altn-portakal-uzerine.html

Birhan Keskin'in -ne çok severim o kadın şairi- muhteşem şiiri ile başlıyor film..

o büyük ve muazzam zamanda unuttum
kanatlarım çok oldu üşüyor benim
bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
bu yüzden eğik boynum

bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
bundan gözlerimdeki kayalık,
içimdeki serseri buzullar

dürtme içimdeki narı
üstümde beyaz gömlek var

Ve Birhan Keskin demişken e konumuzda nar iken aynı isimli şiiri yazmadan da olmaz di mi ama?

çiçeklerin eksilen suyuna su,
yazın yanına hatırayı ekledik,
çekirge sesleri ve
öğle güneşi altında narın
olgunlaşmasını bekledik.

bekledik, başka başka odalarda
çektiğimiz ağrı dinsin,
bir çocukluk düşü gibi
ince bir sızıya dönsün diye
yaza sedeften bir anlam ekledik

biliyorsun,
bir başdönmesi gibi sürüyor hayat,
yazların yanına yazlar ekleniyor,
zaman uzun bir sıcağa dönüyor burada,
ağırlığına duygunun, taşınamazlığına
ve yazlar hatıraya...

sığındığımız konuşmalar kesecek mi ağrıyı?
ağacın güzelliğindeki mânâ sönmeyecek,
köklerinde sürecek mi aşk?
ah benim hayal kardeşim,
bizim bu aşktan alacağımız var,
dinsin ayrı odalarda çektiğimiz ağrı,
yaz geçip gitsin ve olgunlaşsın nar.

Vee bu da efenim bir Murathan Mungan eseridir;

kasım:

hem aşk hem kan
hem şehvet hem gözyaşı olan nar
gelirken nar bahçesine uğradı atım
çılgın bir nar ağacı görmüştüm düşümde
bir düş ağacıydı
bu nar o ağaçtan
o düşten düşürdüm
eteğime
ve sana getirdim
al!

süveyda:
...
ne tuhaf oysa eskiden
ne zaman nar bahçesinde uyuyakalsam
kırmızı rüyalar görürdüm orada
şimdiyse yalnızca nar bahçesini
kırmızı bir rüya olarak görüyorum.


Ve muhteşem bir Ortaçgil şarkısı .Hadi bulun nar'ı..




Bir Behçet Aysan şiiri..Ezginin Günlüğü elbette;




Batıl not: Ve ayrıca eğer yılbaşı gecesi evinizde nar patlatırsanız o sene eviniz bereketli olur..bilenlere tekrar,bilmeyenler öğrensin anacım..he narı bi poşete koyup atın yere patlatın ki sonna çıkmaz he lekesi..

Bilge Karasu ne demiş bakın;

"... anam her kışın en karanlık noktasında, eve girerken bir nar atardı yere, bütün gücüyle; parçalanıp iyice dağılsın diye. evin beti bereketi niyetine... ardından hızla süpürüp silerdi ortalığı. bir iki gün sonra, narın patladığı yerden çok uzakta incecik bir çıtırtı duyduğum olurdu ayağımın altında. ne kadar dağılmışsa nar taneleri, o kadar iyiydi. topladıktan sonra söylerdim anneme, sevinsin diye."

28 Aralık 2011 Çarşamba

27 Aralık 2011 Salı



Öyle bir film izledim ki..Aslında ne kadar çok konuştuğumuzu ve aslında ne kadar gereksiz şeyler konuştuğumuzu hatırlattı bir kez daha..sessizliğin ne kadar derin olduğunu ve saf olabilmek için sessiz kalabilmenin asıl olduğunu gördüm bu bir buçuk saati aşkın film ile..

masalsı bir anlatım..şiirsel bir dil..ama böyle söyleyince dialog aramayın..kadın ve erkek hiç konuşmazlar film boyunca..sadece kadının son sahnelerden birinde bir cümlesi var o kadar ve o cümle öyle anlamlı ki..söyleyip durduğumuz bir cümle ama bu kadar yerinde kullanımına rastlamamıştım doğrusu..(Benim kullandığım o ilk an dışında-ilk kez söylenmiş gibi hissettiğim hayatımda)


Evet bedenlerimizle seviyoruz,aklımızla seviyoruz , insaniyetimizle seviyoruz,hırslarımızla, güdülerimizle seviyoruz..O son sahne bana dedi ki; ruhunla sev..Ruhunla sev ki ibre sıfırı göstersin..arın her türlü halden..ki ağırlık vermeyin yaşama..bundan kelli birbirinize..


Diyor ki mekanlara-eşyalara anlam yükleme..Her nerdeysen..İşte vardı ya,yazmıştım ya geçen gün..Kaplumbağa..Olduğun yer senindir sahiplenme ama yaşa..

Film ile ilgili çok şey söylemek isterim ama biliyor musun o vakit filme ihanet etmiş olurum..Bu hayattan koptuğum o 85 dakikaya da..Yaşamak istiyorum bu hazzı..Sen de istiyorsan izle..Hepsi bu..

Natacha Atlas-Gafsa..Bu müzik olmadan bu film de eksik kalırmış..Öyle yakışmış ki filme..Bir süre bu şarkıdan başka bir şey dinlemeyeceğim..



Teşekkürler Notu: Defdef ne kadar teşekkür etsem az..Seçtiğin film senin hakkında
beni yanıltmadı..Çok yaşa..


24 Aralık 2011 Cumartesi

uzun yolları kısa zamanda alan bir kaplumbağa olmaya çalştım hep..
sonsuz şevk verdi kaplumbağanın nereyi isterse orayı ev yapması,
şimdi hayatın ta ortasına küfürle dalan evsizler gibi,
kaplumbağanın bana insaf etmesini bekliyorum..

uzun yolları kısa zamanda alan bir kaplumbağa olmaya çalıştım hep,
sertleşmiş evini paylaşabilmekti tek umudum..
insaf et derken hani masaldaki ağustos böceği gibi..
hayatın sonunda olduğumu farketmem yollarımı kısalttı..

Ankara/2011 sonları

23 Aralık 2011 Cuma


ha bu arada film de izledim..The Hangover..ben film izlerken baya baya iyi olması lazım ki sesli güleyim..yoksa sessiz sakin film izleyenlerdenim..İzlerken çok konuşmam, ağlayacaksam sessiz sessiz ağlarım ve güleceksem yani ses çıkararak, gerçekten komink olmalı..bu film öyle işte..
Fragmanı bile izlesen ne demenk istediğimi anlayacaksın..dört arkadaş,las vegas,bekarlığa veda..biliyorum çokca işlenmiş bir takım ögelerdir bunlar ama bu film de klişe olmayan o kaddar çok şey var kii...





Adından da anlaşılacağı üzre dört deli kaldıkları otelin terasında birer shot yapıyorlar ve film işte orada başlıyor..yani hani nerdeyim!,neler oldu!, ne zaman yaptım bunnarı durumu??

filmin oyuncuları arasında sanırım en yakışıklısı o olduğu için en çok Bradley Cooper'ı beğendim..ne var hiç de dürüstçe gelmedi mi?Bana ne..en yakışıklısı o napimm..hem sezonlar sezonlar boyunca alias izlemiş biri olarak elbette kayıracağım bi ayrı tutacağım cooper'ı..

neyse dönelim filme..filmi izlerken dağılıyorsun dedik...de asıl güzel olan aradan günler geçince de aklına geldiğinde filme höyküre höyküre gülmen..gülmem..benim gülmem yani..yorma beni nolur..

bak şimdi filmde bi bebenk varoluyor bi ara..polis arabasında! bebeke şakacıktan mastürbasyon yaptırdığı sahneyi şu an hatırladım tekrar ve bu kalabalıkta deli dicekler töbe töbe aklıma girmiş..

filmde kim var bi de biliyor musun mike tyson..evet var..ama annatmican onu..yoksa küfür yerim..bi de davuk var..bildiğin davuk işte..roarrrr var..hım açıklayayım bilmeyen olabilir de mi? işte bildiğin taygır..

tyson dedik ya filmde phil collins'in muhteşem şarkısını dinliyor ve eşlik ettiği an çok şaane..bu şarkıyı ararken bişi buldum adamlar metroda olay yapmışlar..ba-yıl-dımmm..orda olsam pek severdim hayatın sürprizlerini...

bak işte..mutlaka islemelisin adamım! oooo oooo ooooo oh yeah!




sözlerinin bi kısmı negzel yaa..travmayı seviyorum;

bu gece bir şeyler olacak hissedebiliyorum.
bütün hayatım boyuncu bu anı bekledim, tanrım.

hatırlıyorum, hatırlıyorum merak etme.
seni gördüğüm ilk ve son anı nasıl unutabilirim?
neden sessiz kalmaya devam ettiğini biliyorum, ama hayır.
beni kandıramazsın!
canımızın yandığını göstermiyoruz ama acı gitgide büyüyor.
buna alışıgız.

tanrım, bu gece geldiğini hissedebiliyorum.
.................

film yap-boz gibi..nasıl tamamlanacak diyosun..ama oluyor..

izle bence..gülmeye ihtiyacın varsa izle...hem kimin yok ki?


Filmin devamı da çekildi bu arada..

not:bi film daha izledim..Stepmom..onu da yazcam..kötü kalpli üvey anneye alıştırdılar yıllarca bizi..külkedisi dikikleri sök,sökükleri dök felan..öyle diil işte o!! onda da ağladım çok biliyor musun?

he bi de bi yere gittim istanbul'da bi lokanta..Fıccın ismi..onu da yazcam ama şimdi evimi toplamalıyım..

22 Aralık 2011 Perşembe


Video0004 ile sirisko



Video0003 ile sirisko



Video0002 ile sirisko



Video0001 ile sirisko




dinle bebeğim

yüksek dağ yok
alçak vadi yok
yeterince geniş nehir yok bebek

bana ihtiyacın varsa ara
nerdeysen
ne kadar uzaktaysan

endişelenme bebek

sadece adımı seslen
ben hemen orada olacağım
endişelenmene gerek yok

diye devam eden ve giden sonsuz gaz şarkı..

senin için bebek!



20 Aralık 2011 Salı

HASRET..



İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,VAPURLAR BİLE...












İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,SOKAK ŞARKICILARI BİLE..




İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,RENKLER BİLE...



ELLERİNE SAĞLIK Bİ'TANEM...









İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,BALIK EKMEK BİLE..




İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,GALATA BİLE...






İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,MISIR ÇARŞISI BİLE..












İSTANBUL SENİNLE GÜZEL,MARTILAR BİLE...


















İSTANBUL SENİNLE GÜZEL..HAYDARPAŞA BİLE..

16 Aralık 2011 Cuma

15 Aralık 2011 Perşembe

Sevgili dostum,biricik gökçe'm..

Jane Austen ile tanışmamı sen sağlamıştın yıllar önce..Çok severek yapmaktan hoşlandığın şeyleri çok sevdiklerin ile paylaşmaktan ne kadar mutlu olduğunu anlamam da hemen hemen o dönemlere denk geliyor..
Az önce sabah yataktan kalktıktan hemen sonra pek adetim değil televizyonu açtım..Movie maxlarden birinde bir film aldı gözümü..kabarık etekler,yemyeşil göz alabildiğine uzanan araziler ve kopkoyu bir ingiliz aksanı :)
Evet kuzum sense and sensibility..Film başlamıştı ama bırakmayacaktım..nerden başladım izlemeyeee bakimm hımm gece olmuş ve elinor kızkardeşi marianne'in yanına yatmıştı..dondurucu soğuk beni bile etkiledi..Sonra 18.yüzyıl İngilteresi ve aşk..Evet canımın içi türkçeye Akıl ve Tutku olarak çevrilmiş ve akıl rolünü Elinor (muhteşem oyunculuğuyla Emma Thompson) tutku rolünü ise (pembe yanakları ve hafif etine dolgun haliyle) Kate Winslet canlandırmış..
Aklıma zaman zaman seninle yaşadığımız akıl-tutku karmaşasını getirdi..Peki tamam sen çoğunlukla çok nettin akıl konusunda ama benim de tutku konusunda ki netliğimi inkar edemeyiz değil mi? Ben aşkımdan tıpkı marianne gibi yağmurlar altında koşup yataklara ölmek pahasına düşebilirdim..sen ise benim başımda "lütfen gayret et, lütfen" diye sabaha kadar beklerdin..Tüm sabırsızlığımla edward'a "neden gelmedin neden?" diye hesap sorar seni utandırırdım :) Sen ise "herkesin belli görevleri var ve onu bağışlayabilirim" derdin..

Sevgili kızkardeşim,

bakıyorum da aslında 18.yy'dan bu yana akıl ve tutku konusunda çok da bişey değişmemiş..İnsanlar olmaması gereken insanlara aşık oluyor,mutsuz oluyor ve hayattan vazgeçebiliyorlar..Ama bazen de aşık olduğun kişiyi sabırla ve gururla bekliyor ve kavuşma anına kadar yaşadığın acıları sineye çekebiliyorsun..Belki sana aşkı o kadar vefa duygusu ile sunuyor ki karşındaki kendinden beklenmedik şekilde hayatına her zaman yön vermiş tutkunun bencilliğinden sıyrılıp Marianne'in tıpkı Albay Brandon'a olan sadakati gibi kişiliğinden aykırı ama "iyi"davranabiliyorsun..

Filmin benim için en etkileyici sahnelerinden biri şüphesiz Elinor'un Edward'a veda sahnesi..Ve hemen akabinde Marianne'e itiraf ettiği-belki de-acı dolu cümleleri..

Ama beni asıl ağlatan şey film boyunca sapsağlam durmuş ve aslında o kadar da acı çekmiyor görünen Elinor'un Edward'a kendini teslim etme sahnesi..İtiraf ya da koyverme..ne olursa olsun aslında saklıyor olması acı çekmediği anlamına gelmiyor'u dannn diye vuruyor..

ve aslında willoughby bedbaht olmaya ne kadar da mahkum öyle değil mi?

böyle işte..aslında yazılacak şeyler öyle çok ki..ama artık ben seninle yüzyüze konuşmak istiyorum tüm bunları..

Seni çok seven ve hep özleyen kızkardeşin...




bu da günlerce dinlenesi..lütfen beni biri opera'ya götürür mü??

14 Aralık 2011 Çarşamba






13 Aralık 2011 Salı

fotograf


























12 Aralık 2011 Pazartesi



Bir diğer Marilyn Monroe filmi..The seven year itch..Yaz Bekarı..

Film 1955 yapımı..Marilyn:Aşk ölene dek kitabını okurken filmden bahsetti yazar ve ben de kitaba ara verip bana hediye gelen (şahane bir insandan şahane bir hediye!) filmi izlemeye karar verdim..




Film'de Marilyn'e Tom Ewell eşlik eder ve Ewell bu filmle o yıl en iyi aktör dalında Tony ödülü alır..Yaz Bekarı'nda Ewell otuz sekiz yaşındaki yayıncı Richard Sherman rolünde..Marilyn'in ise filmde ismi yok.."Kız" olarak geçmekte..Genç kadın..Sarışın genç kadın..Bazen de muhteşem sarışın :) Shelman yaz ayları için yedi yıldır evli olduğu karısını ve haylaz oğlunu tatile gönderir ve işi olan her erkek gibi o New York'daki evlerinde kalır..Muhteşem sarışın üst kattaki daireye taşınır ve olaylar gelişir..Aslında olaylar Shelman'ın hayalinde gelişir ve öyle paranoyaklaşır ki artık karısını hayalinde aldatıyor ve çeşitli kurgularla savaşıyordur..Film bu açıdan bakıldığında döneminde sanıyorum ilkleri de gerçekleştiriyor..Zira hayal sahneleri çok etkin bir şekilde kullanılmış..

Marilyn..Marilyn..O kadar muhteşem, o kadar etkileyici ki..Diğerleri (yönetmen ve teknikleri Ewell dahil) ve Monroe var filmde..

Meşhurrrr uçuşan etek sahnesi evet!..Fekat afişteki resmi filmde sahne olarak görmüyorsunuz..Bu sahneyi New York'da tam beş bin kişi izler ve aralarında tanınmamak için bir sürü çaba sarfeden kocası DiMaggio'da vardır! Marilyn elbisesinin altına çift iç çamaşırı giyse de projektörlerin ışığı yüzünden içi görünür ve bu DiMaggio'yu delirtir.Ama Marilyn projektörlerden ve içinin göründüğüden habersizdir..Sahne tam 15 kere çekilir..Çekilen resimlerde Marilyn'in içinin göründüğü belli olmaz ve elbette filmde de..Dediğim gibi filmdeki sahnede tam açı ile görünmüyor Marilyn..

O gecenin sonunda Dimaggio ayrılmalarına sebep olan korkunçluğu yaşatır Marilyn'e..Otel odasında her tarafı morarana kadar döver onu..Öyle ki ertesi gün çekimlerde morlukları makyajla kapatırlar..Düşünsenize akşam korkunç bir dayak yiyorsunuz ve ertesi gün gidip muhteşem sarışın rolü ile harikalar yaratıyorsunuz..Bu büyük bir güç gerektirir..Ondan sebep Marilyn aslında herşeye rağmen güçlüydü ve akıllıydı..Sadece keşke o da gücünün farkında olabilseydi..

Film için hazırlanan afişte elbette uçuşan etek sahnesi vardır..Fox'ın pazarlama ekibi Marilyn'in havalanan eteğini tutarken çekilen fotografının on altı metrelik bir afişini hazırlatır ve sonra dev Monroe afişten kesilir ve film gösterime girdiği gün Times Meydanı'ndaki Loew's Theatre'ın önüne yerleştirilir..Düşünsene?!!..

Filmle ilgili bir diğer ayrıntı..Filmde Sergei Rachmaninoff''un '2 nolu piano konçertosunu oldukça bol dinliyoruz ki bu da filme ayrı bir güzellik katıyor..





Ama "sarışın" bu şarkıyla daha çok eğleniyor..E eğlenceyse maksat?? Onu kim suçlayabilir?? :))

10 Aralık 2011 Cumartesi










9 Aralık 2011 Cuma

öyle sıradışı öyle etkileyici bir performans ki..

adım adım ilerliyor algın..

önce çıplaklık alıyor gözlerini..

sonra müziğin eşsiz uçuruculuğu..

sonra olanları farkediyorsun hem performansdaki hem de hayattaki..

yaralıyor-üzüyor-isyan ettiriyor...

sonra çıplaklık "doğal" gelmeye başlıyor..Utanıyorsun dikkatini çeken ilk şey bu olduğu için zira algı gerçektir!! sonra iyilik de var diye düşünüyorsun dünya üzerinde..

insanlar acı çekiyor..acı çekiyoruz diye düşünüyorsun..

çılgınca herkesin ellerini avuçlarına alıp özür dilerim demek istiyorsun..yaptıklarım için, seni üzdüğüm için, yeterince "iyi" ol-a-madığım için özür dilerim..

aklıma gelen ilk dize şu oluyor; "Dünyayı güzellik kurtaracak,bir insanı sevmekle başlayacak herşey"


May 2011 - 120 Model Tableau Vivant - Skylight One Hanson from Sarah Small's Tableau Vivant on Vimeo.

8 Aralık 2011 Perşembe

ben bu şarkıyı çok severdim..





ben sokak kızıyımmm
bana iyi davrannmaayyıınnnnnnn...

bayılırım buna da.....



ben bu filmi izledim ama hiç beğenmedim afedersin..çocuk iyi de kıza gıcınk oldum ya..ya napim ama doğruyu demeyeyim mi? Filmin bi tek bu sahnesini sefdim...bi tek bunu..



ben spora kaçar..

7 Aralık 2011 Çarşamba

6 Aralık 2011 Salı



Hergün burdan geçmek öyle güzel ki...







güzel karikatür..met-üst..


yine gece.
saat geç..geç..geçmiyor..
ama geç işte..

deli mavi diye bi saçmalık var..ben çok gıcığım o iki kelimenin buluşmasına..deli güzel..mavi de güzel öyle tek başlarına..deli mavi olunca bi pisleşiyor..ıyyy...

kedim hırlıyor ben de hırlıyoru
m ama o zevkten ben sigaradan..ya çok içmiyorum aslında ama niye böyle oluyor ki..

şirinella 5 yaşını bitircek olum yaa..ne accaip..bi de bi tuhaf konuşuyor..yok işte,doğrusu ben öyle düşünmüyorum'lar,okula gecikeceğimizi tahmin ediyordum bu kadar oyalanırsan'lar..kendi küçük dil pappuçç..geç
en gün banyodaki mavi havluyu bağla sen boğazına evde "süpermen kız" ol! e çelişiyorsun kendinle süpermen kız ne la desem çelişki ne dicek..annat babam annat..sustum demedim..bazen de "süperdilmen" oluyor..spidermen aslında ama onu da çaktırmıyorum..






bu sabah evden çıkmadan kedi oldu yine ayaklarını diliyle temizledi..bildiğin yalıyor ayağı kaldırıp..çok esnek la..düşünüyorum da bi önceki hayatında kesin kedigildi..aksine inandıramazsınız..mimkin diill..cimnastiğe felan götürmek lazım aslında..akşam ağzını kırmızı kalemle boyamış bi geldi mutfağa az önce birini boyundan emmiş gelmiş..noldu olum dudaklarına dedim..yok ya bişi olmadı kan o kan dedi...ehehehe..bi saniye yetermiş panikleyip sakinleşmeye..bana yetti yani..

günler güzel geçiyor..hasta oldum çaktırmadım...baktı ..klemiyorum çekti gitti..

ivit..spor yapıyorum..bu yaştan sonna yapıyorum valla..sıkılaşcam..sorunum kilo vermek değil!!sadece sağlıklı olmak istiyorum..ehehe..ben de inanmadım olum aatlama hemen..

saçlarım uzuyor..uzasın,ilişmiyorum..

oha saat 3!

deniz'de uyumuyor şindi..o benim büyüdüğüm şehirde ben onun iki günlüğüne kongreye geldiği şehirde..olmadı de mi? Olsa da....

ana yazasım varmış..bana sarı kafa demeniz hoşuma gidiyor..

bi ayva datlısı yaptım var yaaaaaa...yarın olsa da yisek..içine karanfil de attım..bi de çekirdeklerini..rengi de kızılımsı oldu..üff. şaanee..
bak yine deli mavi geldi şuuruma..baya bildiğin öfke hissi..tuhaf..

başkaaaa?? Behzat eski behzat değil sanki..çok değişti..ya da ben..bilmiyorum ama ilişkimize bir yenilik bir helecan lazım..olmuyo böyle..

M.M hayatı okuyorum yine..keşke M.M benim arkadaşım olsaydı..konuşsaydık böyle onla şampanya içerken..cigara içseydik felan..haplarını alsam saklasaydım..o bana kızsa ama o kadar da kızmasaydı..seviyor ya beni..olsaydı keşke..ilaçlar olmadan kafayı bulsaydık gülsek gülsek yerlere yatsak sonra sarılıp uyusaydık..böyle olsaydı keşke..


2 Aralık 2011 Cuma

spinning yaparken en şahane şarkı bence..şarkı tam kop kop ve derinliksiz evet ama what the fuck demesi çok hoşuma gidiyor napimm...


;;