8 Ocak 2010 Cuma
...kendini bildi bileli çok kiloluydu.Aslında kilolu demek durumu hafife almak oluyor, basbayağı şişmandı işte..
arkadaşları arasında çok sevilen güzel yüzlü,oturup kalkmasını bilen -baseni elverdiği ölçüde- ağzı laf yapan, enikonu konuşkan sevilen biriydi..ama tabi bu kilo durumu arkadaşlık seviyesinin bi yere kadar gelmesine sebep oluyor arkadaşlıktan sevgili durumuna geçiş sizde tahmin edersiniz ki oldukça zorluyordu onu.
Lise yıllarında belli belirsiz yapılan alaylar, ince ince laf sokmalardan çok da incinmiyor duymamayı seçiyor ve hayatına ancak bu şekilde depresyona girme tehlikesi olmadan devam edebiliyordu..
Sonra hayatında hiç olmayacağına inandığı bişey oldu...
Büyük kafelerden birinde zaman öldürdüğü sırada...
Bir erkek onu beğeni ile izliyordu. Bugüne kadar böyle bir şey olacağına hiç inanmıyordu. Herkesin belli belirsiz alayları, laf sokmalarından bağımsız, karşısında duran kişi onu umarsızca, beğeni ile inceliyordu.
Biran durdu ve etrafına bakındı… Evet onu izliyordu. Ne yapmalıyım diye düşündü. Aklına bir şey gelmedi sadece beğeni ile izlenilmekten dolayı yüzünde oluşan tebessümü belirgin kılmayı başardı. Karşısındaki adam bu tebessüme hiçbir tepki vermedi.
Tekrar etrafına ve sonra adama baktı, hala onu izliyordu. Kilolarından dolayı her zaman yaşadığı, üstbaş dağınıklığını fark etti. Kendisine bakan gözleri izleyerek, yavaş yavaş, ilgi çekmeye çalışırcasına ve gözleriyle onu takip ederek tuvalete doğru ilerledi.
Üstünü düzeltmek yerine ilk yaptığı şey yüzünü yıkamak olduğunu fark etti.
-Tanrım… Bu, bu olabilecek bir şey mi?
-Bir erkek tarafından beğenilerek izleniyorum. Bu bir hayal olmalı.
Üstünü başını düzeltti ,tüm sevimliliği ve canayakınlığı ile şehvetli bir şekilde yürüyerek dışarı çıktı.
Kafasından geçen cümlenin olanaksızlığını farketti ve gülümsemesine engel olamadı. Yani düşünsenize canayakın-sevimlilik ve ŞEHVET!
Fakat yürüyüşündeki son derece dişil hareketlere engel olamıyor bir taraftan da kim bilir ne kadar komik görünüyorum endişesi kafasında dönüp duruyordu..Ne yapmalıydı?Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyordu ve içindeki heyecanı bastıramayan ilgi görme dürtüsü her kadında olduğu gibi mantığını devre dışı bırakıyordu...
Masasına oturdu tekrar kahvesinden (en büyük boy-şekerli ve sütlü) büyük bir yudum daha aldı ve kaçamak bakışları yine erkeğe doğru yöneldi..O ise hiçbişeyden rahatsızlık duymadan kendisini izlemeyi
sürdürüyor ve bunu o kadar rahat yapıyordu ki bir an sinirlendi.Kafasını sertçe çevirdi çok değil kısa bir süre sonra içinde ince belli belirsiz bir korku duydu..Acaba bakmaktan vazgeçmiş olabilir miydi??
Az önce kafasını çeviren o değilmiş gibi yine yöneldi bakışları erkeğe..Çok şükür hala orada ve umursızca izlemeye devam ediyordu....Rahatladı anlamsızca!
Müzik dedi..Hayatında yaşadığı anları genelde kafasında çalan müziklerle fonlandırmaktan hoşlanırdı..Şu an şarkıyı ise Bruce Dickinson söylüyordu...
Jerusalem.... En sevdiği şarkılardan biriydi. Şarkının ritmine kapılarak o anki durumunu şarkının ritmiyle özdeşleştirmeye başladı. Kahvesinden bir yudum daha aldı ve adama dönerek baktı. Hala onu izliyordu. Artık bu bakışmalardan sıkılmıştı. Yerinden kalkarak kendinden hiç de emin olmayan adımlarla ilerledi. Sanki etrafındaki herkes onu izliyordu ama o bunlara aldırış etmeden adama yöneltti adımlarını.
Her adımında kalbinin atışlara giderek hızlanıyordu. Artık aralarında birkaç adım kalmıştı,adamın yanına kadar geldi ve “merhaba” dedi. Bu merhabanın ardından adam gayet soğukkanlılıkla “merhaba” dedi “sizi tanıyor muyum?”
Hiç ummadığı bu tepki karşısında yarı panik yarı sinirli bir edayla. “Dakikalardır beni izliyosunuz ve ben yanınıza gelip merhaba dediğimde ise hiçbirşey yokmuş gibi davranıyorsunuz bu ne saçmalık” dedi. Adam kendinden emin tavır ile “belki ben sizi dakikalardır izliyorum,doğru söylüyorsunuz ama benim izlediğimi fark ediyorsanız demek ki sizde beni izliyorsunuz.. “
Adamın bu rahatlığı ve vurdumduymazlığına karşın birkaç saniye içerisinde bir tepki vermesi gerektiğini düşündü ve kendinden emin bir şekilde,
- Evet yanınıza gelirken sizi tanıyabileceğimi düşünmüştüm ama şimdi asla tanışamayacağımızı anladım ve siz de sanırım aynı fikirdesiniz diyerek dışarı doğru yönlendi..
İçinde saçmasapan bişeyle -öfke,hayalkırıklığı,mutsuzluk,çaresizlik -kapıdan dar attı kendini kadın..Ağır bedenini taşımakta bu kadar zorlanmamıştı hiçbi zaman..
Daha da hızlanmak istiyor bir an önce bu kendini bilmez bu adamdan uzaklaşmaya çalışıyordu...O an karar verdi artık o bedenine değil, bedeni ona uyum göstermeliydi..Hıncı bi anda adamdan kendine yöneldi! Nasıl olmuştu da bu kadar "ağır"olmayı becerebilmişti..Artık nerdeyse koşar adımlar atıyor durursa sanki yine adam karşısında bitiverecek ve klasik erkek söylemlerine devam edecek gibi geliyordu.."Siz bana bakmasaydınız benim size baktığımı nerden görecektiniz ki??" Nasıl bu kadar tek tornadan çıkmış gibiler diye geçirdi kafasından? Erkeklerle olan dostane ilişki bitmişti artık o da katılmıştı yaralı kadınlar grubuna...
Bir anda kafasına babası ile annesinin alışkanlıktan ibaret ilişkileri,çevresindeki onlarca kadının mutsuzlukları üşüştü.Ve en fenası sanki tüm bunlarda kafedeki adam sorumluydu.
Düşündü;bir kadının mutlu olması için hayatında erkek olmak zorunda mıydı hakkaten?Erkek kadının hayatının neresini hangi boşluğunu doldurmak için var?Veya Kadın olmak demek doğuştan hatta yılllar yüzyıllar öncesinden zaten yenik başlayan bir savaşın hep "yetişeni" hep "kovalayanı" hep "mücadelecisi" olmak demek miydi?
Hayatına baktı hayatındaki kadınlara..Konuştuğu kadınlar içlerindeki boşluktan sözedip dururlarken,erkeklerin var mıydı hakkaten böyle dertleri??Boşluk dertlerinde miydi??Hiç hissetmişler miydi acaba ne menem bi duygu-duygusuzluk bilirler miydi erkekler?
Bunları düşünerken metroya biniyor olduğunu farketti..Attı kendini içeri..Sakindi allahtan..Çöktü bir koltuğa..Artık Dickinson değildi fondaki müzik...Kulağına eskiden ananesinin radyosundan dinlediği makamı hep hicaz olan şarkılar çalınıyordu..."Manik depresif teşhisi koydu bi kez daha kendisine...Ve isminin yanına bi sıfat daha eklenmiş oldu.."İflah olmaz romantiğin" hemen başucuna..
Nihayet nefesi bi ritm tuttturduğunda neden diye sordu?Neden böyle davranmıştı adam? Evet seni izliyorum çünki çok dikkat çekicisin demek ne kadar zor gelebilir ki bir erkeğe??
Hayatında ilk kez “dikkat çektiğini” düşünmüş ve ilk hamleyi cesurca o yapmak istemişti.Başka bir “ilk hamlede” yoktu zaten hayatında.Ama bu ilk cesur adımda büyük hayalkırıklığı yaşamış ve her zaman dürüst (bu yüzden çoğunlukla sinir bozan) iç-ses onu yüzyıllardır çözülemeyen kadın-erkek sorunu ile karşı karşıya getirmişti.
Sinan Tatlıgil - Umud D.Tuna
Aralık 2008/Ocak 2010
Not:Devamı var..
Etiketler: öykü.ben, sinan tatlıgil
Kız arkadaşlarla evde yayıla-höyküre alkol ve geyik muhabbettinin dışında zevk aldığım şeylerden biri de öğlen yemeklerinde kızlarla kaçamak yapmak:)
Wasabi hem rahat ortamıyla hem de ev sahibi Okan'la öğle kaçamağı yapmaktan çok hoşlandığımız bir mekan..(Okan ev sahibim değil ,onunla kaçamakta yapmıyorum ama cümlenin gelişi öyle oldu farkettim,rahat olunuz ey ahali :)
Benim favorilerim çıtır sebze,shangia tavuk ve erik soslu acı tavuk..
Görüldüğü üzre "yemede yanında yat" değil mi sevgili okur? Ben bu fotografı çektikten 15 dakika sonra gördüğünüz hiçbişii yoktu artık :) Afiyet bal şeker....