30 Ocak 2013 Çarşamba



ÖLÜLER - JAMES JOYCE (son bölüm)

Arabacı, atları kırbaçladı ve fayton kahkahalar ve vedalaşmalar arasında şakırdayarak yola çıktı. 
Gabriel, diğerleriyle birlikte kapıya gitmemişti, salonun karanlık bir köşesinde durmuş merdivenlere bakıyordu. Karanlıkta, en üst basamağın, hemen altında bir kadın duruyordu, kadının yüzünü göremiyordu, eteğinin yavru ağzı rengi ışık oyunlarıyla siyah-beyaz olmuştu, bu kendi karısıydı, korkuluklara dayanmış, bir şeyi dinliyordu. Gabriel, kadının sükunetine şaşırdı ve o da dinlemeye çalıştı fakat ön kapıdan gelen kahkahalar ve tartışmalardan çok az şey duyabiliyordu birkaç piyano akordu ve şarkı söyleyen bir erkeğin sesini duyabildi.
Gabriel hala salonun karanlığında duruyor ve karısına bakarak şarkıyı tanımaya çalışıyordu, kadın sanki bir şeyin sembolüymüş gibi gizemli bir hava içindeydi, böyle karanlıkta uzaktaki bir şarkıyı dinleyen bir kadının neyin sembolü olabileceğini kendine sordu, bir ressam olsaydı onu o şekilde resmederdi, karanlıkta mavi şapkası saçlarının bronzluğunu ve eteğinin parlak kısımlarını daha da ortaya çıkartmıştı. Eğer bir ressam olsaydı buna 'Uzaktan Gelen Müzik'ismini verirdi.
Dış kapı kapandı ve Kate hala Julia hala ve Mary Jane içeri girdiler, hala gülüyorlardı. 
Ayy, Freddy korkunç öyle değil mi? Gerçekten korkunç!”
Gabriel bir şey söylemedi fakat karısının durduğu yeri merdivenleri gösterdi, şimdi kapı kapalı olduğundan piyano ve adamın sesi daha net duyulabiliyordu. Gabriel elini kaldırarak onlara susmalarını işaret etti, şarkı eski bir İrlanda havasına benziyordu, şarkıcı ise sesine pek güvenemediği gibi sözlerden de emin değil gibiydi. 
ah, yağmur saçlarımı, yüzümü ıslatıyor..ve bebeğim soğukta yatıyor…”
Mary Jane “A, bu Bartel D’Arcy, bütün gece şarkı söylememişti, gitmeden şarkı söylemesini isteyeyim
Kate hala öyle yapmasını söyledi.
Mary Jane hızla ötekilerin önüne geçip, merdivenlere koştu fakat daha tepeye çıkmadan şarkı sustu ve piyanonun kapağı kapandı.
Ah çok yazık, aşağı mı geliyor Gretta?”Gabriel karısının evet diye cevap verdiğini ve aşağı geldiğini gördü, birkaç basamak arkadan da bay Bartell D’Arcy ve bayan O’Callaghan iniyordu.
Mary Jane “
A, bay D’Arcy, hepimiz sizi dinlemek için can atarken böyle yapılır mı?”Bayan O’Callaghan “Ben bütün gece onun yanındaydım, bayan Conroy da öyle…bana çok kötü soğuk aldığını ve şarkı söyleyemeyeceğini söyledi”Kate hala “O bay D’Arcy  kocaman bir yalan!” dedi
Bay D’Arcy kaba bir tavırla “sesim karga gibi görmüyor musunuz?” diye yanıtladı.
Ve aceleyle vestiyere gidip paltosunu giydi, onun bu kabalığından bozulan diğerleri söyleyecek bir şey bulamadılar, Kate hala diğerlerine konuyu kapatmalarını belirten kaşgöz işaretleri yaptı, bay D’Arcy dikkatle boynunu bağladı ve kaşlarını kaldırdı..
Bir an sessizlekten sonra Julia Hala “Havadan” dedi.
Kate hala da hemen “evet herkes grip olmuş” dedi
Mary Jane “
bu sabah gazetede okudum diyorlar ki son otuz yıldan beri bu kadar şiddetli kar yağmamış, tüm İrlanda kar altındaymış”Julia hala “ben karı seyretmeyi çok severim” dedi
Bayan O’Callagan da “ben de. Yerde kar olmazsa, o Yılbaşı tam anlamıyla yılbaşı olmaz” dedi
Kate hala gülümseyerek “Ama zavallı bay D’Arcy karı pek sevmiyor” dedi
Bay D’Arcy vestiyerden geldi, boğazına kadar iliklerini iliklemişti, pişman olmuş bir ses tonuyla, nasıl soğuk aldığını anlattı, herkes üzüldü ve adama bir şeyler tavsiye etti, ve geceleyin boğazına çok dikkat etmesini söyledi, Gabriel konuşmalara katılmayan karısına baktı, tam abajurun altında duruyordu ve gaz lambasının aleviyle birkaç gün önce şöminenin önünde kuruturken gördüğü saçları altın gibi parlıyordu, kadın hala aynı ruh halindeydi ve etrafındakilerden habersiz görünüyordu, sonunda Gabriel’e doğru döndü ve Gabriel kadının yanaklarının kızardığını ve gözlerinin parladığını gördü. Kalbine bir neşe dalgası yayıldı.
Karısı “Bay Darcy söylediğiniz şarkının adı neydi?” diye sordu
Adam “ Aughrim’li Kız, denen bir şarkı, ama sözleri tam hatırlayamıyorum neden yoksa biliyor musunuz?”
“Aughrim’li Kız…aklıma gelmemişti...
Mary Jane “çok hoş bir şarkı, bu gece havanızda olmamanıza çok üzüldüm
Kate hala “şimdi Mary jane bay D’Arcy’nin canını sıkmayalım, onun kızmasını istemem” dedi.
Herkesin hazır olduğunu gören kadın, onları kapıya geçirdi, herkes birbirine iyi geceler diledi.
İyi geceler
İyi geceler
İyi geceler Kate hala ve çok teşekkürler iyi geceler Julia hala
A, iyi geceler Gretta seni görmedim
İyi geceler güle güle gidin
Ortalık hala aydınlanmamıştı, evlerin ve nehrin üstünde donuk, sarı bir ışık vardı ve gökyüzü sanki alçalıyordu, yerlerde karlar erimişti, sadece çatılarda, rıhtımın duvarlarında kar vardı, kasvetli havada kırmızı lambalar hala yanıyordu ve nehrin karşısında, Four Courts binası ağır gökyüzünün önünde bir inzibat gibi duruyordu.
Karısı Bay D’Arcy ile önünden yürüyordu, ayakkabılarını kahverengi bir kağıda sarmış, koltuğunun altına sıkıştırmıştı, ve çamur yüzünden elleriyle eteklerini kaldırmıştı, şimdi tavrında o zerafet yoktu ama Gabriel’in gözleri hala mutlulukla parlıyordu. Damarlarındaki kan vücuduna yayıldı ve gurur, şefkat, neşe gibi duygular beyninde isyan etmeye başladı.
Karısı önünden öyle hafif ve dik yürüyordu ki, sessizce arkadan ona yetişip omuzlarını tutmayı ve kulağına aptalca ama sevgi dolu bir şey söylemek için yanıp tututştu. O kadar narin gözüküyordu ki, onu korumayı ve onunla yalnız kalmayı arzuladı. Özel hayatları birden hafızasında canlandı, ebruli bir mektup zarfı, bir çay fincanının yanında duruyordu ve Gabriel eliyle mektubu okşuyordu, kuşlar sarmaşıkta cıvıldaşıyor, güneş ışığı perdeden döşemeye yansıyordu, mutluluktan yemek yiyemiyordu. Kalabalık platformda duruyorlardı ve adam kadının sıcak eldivenli avucunun içine bir bilet koyuyordu, hava çok soğuktu, pencereden baktı, adamın biri sıcak fırında şişe yapıyordu, kadının yüzü ona çok yaklaşmıştı ve birdenbire fırındaki adama seslendi:
“Ateş sıcak mı bayım?”
Fakat adam fırının gürültüsünden onu duyamadı, duymasa da olurdu, kaba bir cevap verebilirdi.
Yine yoğun bir sevgi dalgası kalbinden, damarlarına yayıldı. Birlikte geçirdikleri ve kimsenin bilmediği, bilemeyeceği ateşli dakikalar gibi, hafızasını aydınlattı. Karısına o anları hatırlatmak istedi, birlikte yaşadıkları sıkıcı yılları unutturmak ve sadece mutlu günleri anımsatmak istedi. Yıllar kendi ruhunu da, karısınınkini de tüketmemişti, çocukları, yazıları, ev işleri ruhlarındaki ateşi söndürmemişti. Bir mektubunda ona şöyle yazmıştı: 
“Böyle kelimeler bana neden soğuk ve manasız geliyor? Senin ismin kadar sevgi dolu başka bir sözcük olamayacağı için mi?”Uzaktaki müzik gibi yıllar önce yazdığı bu sözler geçmişten geri gelmişti, onunla yalnız kalmak istedi, otele gidince yalnız kalabileceklerdi, ona yavaşça seslenecekti:
Gretta!”Belki hemen duymayacaktı, soyunuyor olacağından..sonra sesindeki bir şey onun dikkatini çekecekti, dönecek ve kocasına bakacaktı.
Winetavern Caddesinde bir faytona rastladılar, faytonun sesini duyduğuna sevindi, çünkü konuşmaktan kurtulmuştu. Kadın pencereden bakıyordu ve yorgun gözüküyordu. Diğerleri bazı caddeleri veya binaları göstererek, sadece birkaç kelime konuştular. Yorgun at karanlık sabahta dörnala gitmeye başladı, Gabriel yine onunla faytondaydı, gemiye yetişmek için, balayına gitmek için dörtnala gitmişlerdi, fayton  O’Connel Köprüsünü geçerken bayan O’Callaghan 
Bu köprüyü beyaz bir ata rastlamadan geçmek mümkün değilmiş derler” dedi.
Gabriel “ Ben şu anda beyaz bir adam görüyorum” dedi.
Bay D’Arçyi “nerde?” diye sordu.
Gabriel üzeri karlarla kaplı heykeli gösterdi. Sonra tanıdık biriymiş gibi heykele el salladı. Ve “İyi geceler Dan” dedi.
Fayton otelinin önüne gelince, Bay D’Arcy’nin itirazlarına rağmen Gabriel aşağı atladı ve faytoncuya ücreti verdi, adam selam verdi ve 
“ Mutlu yıllar beyim” dedi.
sana da”Karısı faytondan inerken bir an kocasının koluna yaslandı, kaldırımda durup diğerlerine iyi geceler dilediler, kadın hafifçe onun koluna yaslanıyordu, birkaç saat önce dans ettiklerindeki kadar hafifti, adam o zaman gururlu ve mutlu hissetmişti, çünkü kadın onundu, onun zerafetinden gurur duymuştu, fakat şimdi bu kadar hatırıdan sonra, onun vücudunun ilk dokunuşu, musiki gibi, parfümlü, bir şehvet duygusu yarattı, kolunu kadının vücuduna bastırdı, ve otelin kapısında durdukları zaman hayatlarından, görevlerinden evden ve arkadaşlarından kaçıp, yeni bir macera yaşayacaklarmış gibi hissetti. 
Bir adam salona kocaman bir sandalye taşıyordu, odada bir lamba yaktı ve önlerinden merdivenlerden çıkmaya başladı. Onlar da sessizce adamı takip ettiler, ayakları kalın halıya yumuşakça gömülüyordu, karısı hamalın peşinden merdiveni çıktı, narin omuzları yorgunluktan bükülmüş, başı yana eğilmişti, Gabriel kollarını karısının belinden tutup, kucaklamak isteğiyle yanıyordu, tırnaklarını avucuna batırarak bu vahşi arzuya karşı koyuyordu, hamal lambayı koymak için durdu, onlar da durdular, Gabriel tepsiye düşen balmumu damlalarının sesini ve kendi kalp atışlarını duyabiliyordu.
Hamal onlara koridor boyunca eşlik etti ve bir kapıyı açtı, sonra lambayı tuvalet masasının üzerine koydu ve sabah saat kaçta uyandırılmak istediklerini sordu. 
Gabriel “Sekiz” dedi.
Hamal elektrik düğmesini gösterdi ve özür diledi. Gabriel onun lafını kısa kesti.
“Işık istemiyoruz, caddeden yeterince ışık geliyor, hem bu değerli lambayı da götürebilirsin” dedi. Hamal lambayı aldı ama bu fikir onu şaşırtmıştı, sonra iyi geceler dileyip, gitti. Gabriel kapıyı kilitledi.
Caddedeki sokak lambasından gelen ışık pencereden kapıya kadar yeri aydınlatıyordu, Gabriel paltosunu ve şapkasını çıkardı ve odanın karşısına geçti, duygularını biraz bastırmak için pencereden baktı, sonra döndü ve sırtı ışığa dönük olarak şifonyere yaslandı, karısı pelerinini ve şapkasını çıkartmış, büyük aynaya bakıyordu, Gabriel, bir an durdu, ona baktı ve sonra:
“Gretta” dedi.
Kadın yavaşa ona döndü ve ışık huzmesinde yürüyüp ona doğru geldi, yüzü öyle ciddi ve yorgun gözüküyordu ki, kelimeler Gabriel’in dudaklarına gelemedi. Hayır daha sırası değildi.
“Yorgun gözüküyorsun”
“Biraz”
“Hasta değilsin ya?”
”Yok, sadece yoruldum o kadar

Kadın pencereye gitti orada durdu ve dışarı baktı. Gabriel bekledi ve kendine güveninin kaybetmekten korkarak 
Sırası gelmişken Gretta” dedi
“Ne oldu?”
“Şu zavallı Malins’i biliyorsun”
“Evet ne olmuş ona?”
”Ona ödünç verdiğim altın lirayı geri verdi, beklemiyordum gerçekten. Yazık ki, şu Browne’dan uzak duramıyor, yoksa kötü bir adam değil”
Gabriel kızgınlıkla titriyordu, kadın neden bu kadar dalgın gözüküyordu? Nasıl lafa başlayacağını kestiremiyordu, onun canı da bir şeye sıkılmıştı? Kendisinden yana doğru dönse, bir aynı frekansı tuttursalardı. Ona bu haldeyken dokunmak kabalık olurdu. Hayır, önce, gözlerinde bir kıvılcım görmesi gerekiyordu, kadının bu tuhaf halini değiştirebilmeyi istiyordu.
Karısı bir anlık sessizlikten sonra
Parayı ona ne zaman vermiştin?” diye sordu.
“Geçen Noel’de, Henry caddesindeki şu küçük kartpostal dükkanını açtığında”Adam kızgınlık ve arzudan o kadar yanıyordu ki, kadının pencerenin yanından geldiğini fark etmedi, kadın onun önünde durdu ve adama tuhaf bir şekilde baktı, sonra parmak uçlarında yükseldi, ellerini kocasının omuzlarına dayadı ve onu öptü.
Çok cömert bir insansın Gabriel” dedi.
Gabriel bu beklenmedik öpücüğün ve hoş sözlerin verdiği mutluluktan titreyerek, ellerini kadının saçlarına koydu ve parmaklarıyla dokunarak, arkaya doğru taramaya başladı. Banyodan sonra saçları yumuşak ve parlakdı, Gabriel’in kalbi mutlulukla çoşuyordu, tam onunla aynı  frekansı tutturmayı arzuladığında, dileği yerine gelmişti, belki o da aynı şeyleri düşünüyordu, belki o da aynı şeyleri arzuluyordu, sonra kadın yine o durgun haline döndü, Gabriel neden bu kadar dalgın olduğunu merak etti.
Kadının başını ellerinin arasındaydı, sonra bir kolunu yavaşça vücuduna dolayarak, onu kendine çekti ve yumuşak bir ses tonuyla sordu:
Gretta ne düşünüyorsun?”Kadın cevap vermedi, kolunun dolanmasına da tam anlamıyla izin vermedi. Adam tekrar
Söyle Gretta, galiba sorunun ne olduğunu biliyorum, ne dersin?”Kadın yine cevap vermedi sonra gözyaşlarına boğuldu.“Şu şarkıyı düşünüyordum: Aughrim’li Kız”Kadın, onun kollarından kurtulup, kendini yatağa attı ve kollarıyla yüzünü sakladı, Gabriel şaşkındı, sonra onu takip etti, tuvalet masasının aynasının önünden geçerken, uzun boylu,giysisi tam oturmuş, kenarları yaldızlı parlayan gözlükleriyle kendi yansımasına baktı, aynadaki hali onu hep şaşırtırdı, kadının birkaç adım ötesinde durdu ve sordu:
Ne olmuş şarkıya? Seni ağlatacak nesi var?”Kadın başını ellerinin arasından kaldırdı ve bir çocuk gibi elinin tersiyle gözlerini sildi, adamın sesi çok daha nazik bir tona bürünü ve yine sordu
Neden Gretta?”
“Uzun yıllar önce bu şarkıyı söyleyen birini düşünüyordum”
Gabriel gülümseyerek “
Uzun zaman önceki bu kişi kimdi?”Büyükannemle Galway’de otururken tanıştığım biriydi
Gabriel’in yüzündeki gülümseme kayboldu, beyninin derinliklerine bir kızgınlık yerleşti ve şehvetinin sönmüş ateşi damarlarında kızgın kızgın akmaya başladı.
Alayla “ 
Aşık olduğun biri miydi?”Michael Furey adında genç bir oğlandı, bu şarkıyı, Aughrim’li Kız’ı söylerdi, çok hoş biriydi”Gabriel ses çıkarmadı, kadının bu hoş oğlanla ilgilendiğini söylemesini istemiyordu.
Kadın bir an sonra, “
Gözümün önüne geliyor, büyük, siyah gözleri vardı ve o gözlerindeki ifade!...”O halde ona aşıktın?”
“Onunla yürüyüşe çıkardık”
“Belki şu kızla o yüzden Galway’e gitmek istiyordun?”
Karısı ona şaşırarak baktı:
”Neden?”Gözlerindeki ifade Gabriel’i aptallaştırdı, omuzlarını silkti ve
“nereden bilebilirim? Belki onu görmek için” dedi.
Kadın gözlerini ondan kaçırarak pencereden gelen ışık huzmesine doğru sessizce baktı
“O öldü, 17 yaşındayken öldü, o yaşta ölmek ne kadar korkunç değil mi?” dedi.
Gabriel hala alayla
Ne iş yapıyordu?” diye sordu.
“Havagazı şirketinde çalışıyordu”Gabriel alaycılığı suya düştüğü ve ölmüş adamın hayali yüzünden kendini küçük düşmüş hissetti, kendisi özel, gizli yaşamlarının arzu ve mutluluk dolu hatıralarıyla doluyken, karısı onu bir başkasıyla mukayese ediyordu, içi utanç duygusuyla kaplandı, kendisini komik, iyi niyetli, kabasaba insanlara karşısında kendini beğenmiş, sinirli, duygusal, ve gülünç şehvetini idealleştiren, palyaço gibi komik bir adam gibi görüyordu. Kadının alnında yanan utancını görmesini için içgüdüsel olarak arkasını iyice ışığa verdi.
Konuşurken soğuk ses tonunu korumaya çalıştı ama ağzını açınca, mütevazi ve durgundu.
Sanırım bu Michael Furey’e aşıktın” dedi.
Gretta“ Harika zamanlardı” dedi.
Sesi üzgün ve esrarlıydı, Gabriel, şimdi onu düşündüğü noktaya getirmeye çalışmanın boşuna olacağını hissederek, kadının bir elini okşadı ve üzgün bir şekilde sordu:
Neden bu kadar genç yaşta öldü Gretta?”
“Galiba benim yüzümden öldü”
Bu cevap Gabriel’in  büyük bir korkuya kapılmasına yol açtı, sanki tam zafere ulaşacakken, görünmez ve intikam almak isteyen bir varlık, tüm gücüyle ona doğru geliyordu. Ama bir çabayla bu hissi kafasından attı ve kadının elini okşamaya devam etti, tekrar soru sormadı çünkü kadının anlatacağını hissetmişti, kadının eli sıcak ve nemliydi, okşayışına karşılık vermedi ama o yine de okşamaya devam etti, o bahar sabahı kadından gelen ilk mektubu okşadığı gibi..
Gretta anlatmaya başladı: “Kıştı, büyükannemin yanından ayrılıp, buraya manastıra gelecektim, o sırada o hastaydı ve dışarı çıkmasına izin verilmiyordu, ailesinin söylediğine göre bunalımdaydı, ya da öyle bir şey tam olarak bilmiyorum”Kadın bir an durdu ve içini çekti. 
 “
Zavallı şey, benden çok hoşlanıyordu ve çok nazik bir çocuktu, birlikte yürüyüşe çıkardık, biliyorsun Gabriel burada herkes böyle yapar, sağlığı için şarkı dersleri alıyordu, çok güzel bir sesi vardı, zavallı Michael Furey”
“ee sonra ne oldu?”
Sonra benim Galway’den ayrılma vaktim gelince daha kötüleşmiş, onu görmeme izin vermediler ben de bir mektup yazıp, Dublin’e gideceğimi ve yazın döneceğim, o zaman onu iyileşmiş görmeyi umduğumu söyledim”Bir an durdu ve sesini kontrol etti, sonra devam etti:
Yola çıkmadan önceki gece, Nun Adası’nda büyükannemin evindeydi, bavullarımı topluyordum, pencereme çakıl taşları atıldığını duydum, cam o kadar ıslaktı ki, kimseyi göremedim sonra aşağı indim, bahçeye çıktım, zavallı orada tirtir titriyordu”
“Ve sen ona geri dönmesini söylemedin ?”
”Derhal eve dönmesini, bu yağmurda soğuktan öleceğini söyledim, ama yaşamak istemediğini söyledi, gözleri hala gözümün önünde, duvarın ucunda, ağacın orada duruyordu.”
“Evine gitmedi mi?”
“Gitti, manastırdaki ilk haftamda öldüğü duydum, Oughterard’a gömmüşler, onun öldüğünü duyduğum gün….”
Kadın durdu ve gözyaşlarıyla sarsıldı, bu duygusal sarsıntı yüzünden kendini yüzükoyun yatağına attı ve suçlu suçlu ağladı, Gabriel onun elini biraz daha tuttu, sonra kadının yasına hürmet etmek için onu yalnız bıraktı ve pencerenin yanına gitti. Gretta derin bir uykuya dalmıştı.
Gabriel dirseğini dayanmış, kadının karmançorman saçlarına, aralık ağzına bakıyor, derin soluklarını dinliyordu, onun hayatında ne kadar önemsiz bir rol oynadığını düşünerek acı çekiyordu, demek hayatında bir aşk macerası yaşamıştı, bir erkek onun için ölmüştü, uyurken onu seyretti, sanki daha önce hiç karı-koca olmamışlar gibiydi..kuşkulu gözleri kadının yüzünde, saçlarındaydı..o zamanlar, daha gençkız güzelliğindeyken nasıl biriydi? Karısı için tuhaf, dostça bir acıma hissi duydu, kadının yüzünün artık güzel olmadığını kendisine bile söylemekten hoşlanmıyordu ama o yüz Michael Furey’in ölümüne neden olan yüz değildi..
Belki karısı hikayenin tamamını anlatmamıştı, gözleri elbiselerinin bir kısmını attığı sandalyeye ilişti, içetekliğinin danteli sarkıyordu, çizmesinin teki dik duruyordu, yarım saat önceki duygu sağanağını düşündü, nereden kaynaklanmıştı? Halasındaki akşam yemeğinden, kendi salak konuşmasından, şarap ve danslardan, salondaki neşeli iyi geceler dileklerinden, karlı nehir kıyısındaki hoş yürüyüşten mi? Zavallı Julia hala, o bile Patrick Morkan ve atının mezar taşının gölgesinde, bir gölge olacaktı..Düğün şarkısını söylerken, bir an yüzündeki çökmüş ifadeyi yakalamıştı, belki kısa süre sonra aynı salonda siyahlar giyerek, dizlerinin üzerinde siyah şapkasıyla oturacaktı, perdeler çekilecek, Kate hala ağlayarak yanında duracak, burnunu çeke çeke Julia’nın nasıl öldüğünü anlatacaktı, o da kadını teselli edecek bir şeyler söylemek isteyecek ama kuru birkaç kelimeden başka bir şey bulamayacaktı. Evet, evet çok yakında böyle olacaktı.
Odadaki soğuk hava omuzlarını ürpertti, örtülerin altına girip, karısının yanına uzandı, birer birer herkes gidiyordu, tutkularla doluyken, solmak ve yaş ilerledikçe çökmektense, öbür dünyaya cesurca gitmek daha iyiydi, karısının sevgilisinin gözlerinin hayalini yıllarca kalbine nasıl gömdüğünü düşündü.
Gabriel’in gözlerine yaşlar doldu, daha önce hiçbir kadın için böyle hissetmemişti bu duygu aşk olmalıydı, yaşlar daha da arttı ve yarı karanlıkta, yağmur damlalarının döküldüğü ağacın altında duran genç çocuğun hayali gözünün önüne geldi, Diğer şeyler de yakındaydı, ruhu ölmüşlere
  odaklanmıştı, onların bilinmeyen varlıklarını fark ediyor ama değişken ve oynak varlıklarını anlayamıyordu, kendi kimliği gri, görülmeyen bir dünyada yavaş yavaş soluyordu: Ölmüşlerin vaktiyle yaşadığı gerçek dünya ise yavaş yavaş yok olup, küçülüyordu.
Camlara vuran hafif tıkırtılar yüzünden pencereye baktı, yine kar başlamıştı, uykulu gözlerle, lambanın ışığının karşısına düşen gümüş ve siyah renkli kar taneleri seyretmeye başladı, batıya doğru yolculuğa çıkmasının zamanı gelmişti, evet gazeteler doğru söylüyordu, İrlanda’nın tümü kar altındaydı, her yere, ağaçsız tepelere kar yağıyordu, Micheael Furey’in gömüldüğü tepedeki metruk kilisenin mezarlığına, mezar taşlarının üzerine, haç işaretlerine, çıplak dikenlerin üstüne, Allen bataklığına, biraz daha batıdaki Shannon nehrinin siyah, asi dalgalarına da kar yağıyordu, tüm dünyanın üzerine kar yağarken Gabriel’in ruhu yavaşça çalkalanıyordu, kar, sanki tüm yaşayanların ve ölmüşlerin üzerine kendi sonlarını hatırlatır gibi yağıyordu.
SON
Yazan: JAMES JOYCE
Çeviren: Müjde Dural

0 yorum: