28 Şubat 2011 Pazartesi
Çok cici...
Zaz à Montmarte : Les passants
Etiketler: Zaz à Montmarte : Les passants
Sana Geliyorum
I.
Benim sabah keyfim
yeni açmış bir gülü
insanların gülücüklerine yerleştirmektir.
II.
Sana karlı bir günde geleyim
saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla
üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula
uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan
sobanın çıtırtılarına dalalım
sana küçük törenlerimizde şarki söyleyeyim
içki içelim güneşle başbaşa
saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim
gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar
bir gece şelalesi gibi
damarlarıma akıp yankılan yüreğimde.
III.
Sana yağmurlu bir günde geleyim
parkta ıslanalım birlikte
gürültüler toprağın kokusunda erisin
kentin görüntüsü değişirken bulutlarla
duraksamadan parlayan gözlerin
ve ıslaklığınla sar beni
en koyu kızıllığında dudaklarının
kıralım demir parmaklı pencereleri
önlerine ortanca saksıları yerleştirelim
ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza.
IV.
Sana güneşli bir günde geleyim
ışıklı yollara halılar serelim
birlikte aşkınlığa yükselelim,
okyanus sularının ortasında altın kumsallarıyla
mücevher gibi parlayan adada,
ben hep iskeleye demir atmış
beyaz bir yelkenlinin düşünü gördüm
tuzlu dudaklarını yakmak için
sana kendi yaptığım güneşleri getireyim.
Etiketler: A.Kadir
27 Şubat 2011 Pazar
Payı tü girifteem nedarem zi tü dest,
Derman zi ki cuyem ki dilem mihri tü hast,
Mi ta'ne zeni ki ber ciger abet nist,
Ger ber cigerem nist çi şüd ber müje hest.
Senin ayağına sarılmışım,elini
tutamıyorum , senden medet
isteyemiyorum; kimden derman
arayayım? Gönlüm senin muhabbetinle hastadır..
Hey gafil, "Ciğerinde su yoktur ,
hasta değilsin" diye bana sitem ediyorsun; sanki ciğerimde su yoksa
ne olmuş...Kirpiklerimde var ya!"
Hazret
Etiketler: hazreti mevlana
24 Şubat 2011 Perşembe
düşünmeye çalıştı..Tüm duygularından arınarak düşünmek..
İki seçenek dedi..
kalktı oturduğu koltuktan..kucağındakiler yere saçıldı..bakmadı,üstlerine basarak yürüdü..
kahve mi alkol mü? Karar verdi..Doldurdu bardağa..düşenlerin üstlerine basarak yerleşti koltuğa..
düşünmesi gerektiği kadar düşünmek istedi..yapması gerektiği kadarını yapmak..ağlaması gerektiği kadar ağladı sonra..bardak boştu şimdi..ne içtiğini hatırlayamadı..
oyun dedi..müzik kutusunu açtı biri?
büyük bir nefes sigaradan..büyük iç çekişler daralan hayatlar dedi..yine büyük bir nefes..dumanı hapsetti içine..dumandı şu dakkada artık..
olması gerektiği kadar oldu sonra..
23 Şubat 2011 Çarşamba
NE MUTFAĞA NE FABRİKAYA! BÜTÜN KADINLAR SOKAĞA!!
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Çarşamba, Şubat 23, 20115 Mart'ta ben Kadıköy'de olacağım elbette...Kadın olduğunun ve Türkiye'de kadın olmanın ne demek olduğunun farkında olanlar...Bence siz de sokakta olmalısınız...
http://kadinlarsokakta.org/a/
Etiketler: 8 mart, dünya kadınlar günü, kadınlarsokakta.org
22 Şubat 2011 Salı
Etiketler: bugün, şebnem ferah
21 Şubat 2011 Pazartesi
e özledim ama ben buralarııı yaa....yaz gelsin artıkkk..
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Pazartesi, Şubat 21, 2011Mavi gibi..Deniz gibi...Bulut gibi...Ay gibi..
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Pazartesi, Şubat 21, 2011Etiketler: ben, bülent ortaçgil
20 Şubat 2011 Pazar
ya ne dense kabulüm..zira kuyruğu yanmış gibi gezdim haftasonu..
cumartesi "bi ordaydım bi burdaa hayaller ortasındaaa"
anne tarafından adanalı olduğumuzdan kelli, de ki "gel kebap var" :) Uçarak gelmessem n'olayım...hele içli köfte efendime diyeyim şalgam ne bileyim halka tatlısı var de..Canımı al..
e gittik tabi maaile..Adanalı erkekler takımlı ve göbenkli, Adanalı hatunlar süslü ve bol takılıydı..Sanki Nişantaşı'nın göbeende değildim de adeta Adana'da arz-ı endam ediyordum..Öyle ele geçirilmiş bir durum vardı ortamda..
neyse geçelim..zira önemli olan yediğimiz içtiğimiz..Ceyhan'dan getirtilen kebap ustası abi tüm hünerini konuşturmuş ve parmaklarımızı yememize sebep accaip bi kebap hazırlamıştı..cazır cuzur ettikçe o ızgara benim de içim erimekte acaba bu kebapçı abi beni de yanında ceyhan'a götürür ömür boyunca ona köle olmam karşılığında hergün bana kebap yedirir miydi? Teklif etsem yapardı bence :) sence? (ehe)
Valla fotograf desen utangaç bi biçimde başımı öne eğerim zira unutmuşum!! Fotograf çekmeyi unutmuşum..İnanamadın mı? İnan..öyle.. Masadaki hummus-kebap-bol yeşillik ve içli köfte bana benliğimi unutturdu sen bana fotograf için hesap soruyorsun..Sorma..O günü hastanede bitirmedim ya..bana bişi olmaz artık..
ordan sonra dedik yafu azcık öğütmek lazım bu şaane şeyleri..Gittik dolmabahçe'ye..deniz kenarındaki şu meşhur çay bahçesine..bak böyle işte;
bitti mi? hayır..
Akşam sevgili Esra'nın doğumgünü için Kuzguncuk'daki Olcay'daydık.."Olcay apla" şarkı söylemek için dünyaya geldiğini düşünen ama çok yanılan bir mekan sahibi..imiş..saz heyeti sanatlarını icra ederken bi ses duyduk..allahım bu ne? Ne derken hakkaten "NEE?" yafu Olcay abla valla bak sen mekanı işlet paraları say ama yapma gözünü sevvim ablam..kıyma bize..Hayır ben bi de onun mekan sahibi olduğunu bilmeden garsona "biz rahatlayalım diye gelmiş idik bu ablanın elinden alınız şu mikrofunu derken de aklımın ucundan geçmediydi inadına devam edeceği :))
Masamızda Bilkent'te müzik öğretmenliği yapan ve profesyonel olarak şarkı söyleyen Elif'ciğimize bu kadar yalvaran gözlerle bakmamış olsak dün geceyi eminim farklı hatırlayacaktık..Elif şarkı söylerken ben de mutlu mesutken;
Elif muhteşem bi ses ve şekerpare gibi bi hatun..Nerde ne zamanlar çıktığını dün işitir gibi oldum ama emin olmak lazım..Öğreneyim dinlemeye gideriz hep beraber bi akşam...Hımm?
Esra ve Sümer..Çok tatlı çok aşıksınız..Size imrenmemek elde değil..İnsallahh uzun sürsün aşkınız..Esra'cım bu arada; Zahidem'i öğrenmeye başladım..O türküyü sana söylicem ama dün akşam ki sözün söz mu cancağzım? :)))
Seni çok sevdim..sık sık görüşelim olmaz mı? Ve yine iyi ki doğmuşsun..Sümer ve sana, henüz tanışamadığım muhteşem köpeğinizle uzun ve aşk dolu bir ömür diliyorum..
Hımm Sümer fotografları mailleyeceğim sana..unutmadım..
e öyle böyle derken sabaha yaklaşırken yollandık evlere...Rakı tadı ve keyifli muhabbet kar kaldı..
Güzel insanlar,güzel zamanlar...
15 Şubat 2011 Salı
"Her daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına..."
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Salı, Şubat 15, 2011Sonbahar filminin yönetmenliğini Özcan Alper yapmış..Film 2007 yılında çekilmiş ve En iyi film ve En iyi yardımcı kadın oyuncu (Megi Kobaladze) ödülleri almış Koza Film Festivalinde..Daha bir sürü festivalden de bir çok ödülle çıkmış Sonbahar..
Konusu ile ilgili çok ayrıntı vermek niyetinde değilim...Kısaca merak edenler için; Yusuf henüz 23 yaşındayken siyasi tutuklu olarak cezaevine girer..Sosyalizm gelecektir onlara göre ve bu uğurda gerekiyorsa canlarını vermeye hazırdırlar..Yusuf büyük umutlar ve büyük hayal kırıklıkları içinde tam 10 sene yatar..2000 yılında F tipi cezaevlerine karşı yapılan eylemler de Yusuf içerdedir ve ölüm orucuna yatarak eyleme destek verir..."Hayata Dönüş Operasyonlarında" can verenlerin dışında ölüme hazırlananlardan sadece biridir Yusuf..
Filmde Türkçe,Hemşince ve Gürcü'ce konuşuluyor..Hopa'nın muhteşem güzelliğini ,her bir karenin içinize işleyen sonbahar renklerini, filmin müziklerini ve Onur Saylak'ın oyunculuğunu görmezseniz çok yazık olur..Çok ciddiyim..Bu film sessizce yaklaşan ve arkasından bir balyoz yemişcesine sizi darmadağın eden bir etkiye sahip..Bana öyle oldu en azından..
Ve filmin içinde ıslıkla başlayıp geçmiş zamanı yansıtan bir sahne var ki..
Sonbahar film fragmanı
Yükleyen blogabi. - Tüm sezonlar ve tüm bölümler
ve o ağıt;
Kızlarrr...Kime ne düşerse artık...haydii yandannn....
3 yorum Gönderen Umudum zaman: Salı, Şubat 15, 2011Etiketler: müslüm gürses
10 Şubat 2011 Perşembe
Etiketler: hadi ben güldür biraz, ogün şanlısoy
Bu sabah Şirinella şaşkınlıktan şaşkınlığa savurdu durdu beni..Gün hızlı başladı..Sabah kalkmamız gereken saatten tam 45 dakka sonra kalktık..
Nasıl oluyor bilmiyorum ama ben ve Şirin 10 dakika sonra dışarı atmıştık kendimizi..Ben şık,şirinella kalın giyinmişti..Ama sorsan o 10 dakikayı tamemen bilinç kaybı!
Hatırlamıyorum..
Yolda durup dururken "Dışarda çok küçük oluyorum" dedi. "Nasıl?" dedim.. "Küçük hissediyorum işte!" dedi..
"Dışarda herşey çok fazla büyük..Ben de öyle hissediyorum zaman zaman" dedim..Gözlerim doldu len...Ona baktım sakindi..
Sonra yürümeye devam ettik..Dün akşam yuvadan çıkarken öğretmenine tuvalete gitmem lazım demiş..Sanırım o da üşenmiş götürmemiş...Üstünde mont falan filan..
Fekat anneannesi ile çıkıp markete gittiklerinde olay patlak vermiş..Zor durumda kalmış minnoş anlayacağın :)
Yolda "öğretmenin ile konuşmamı ister misin dünle ilgili" dedim.."Hayır" dedi..Acaba muhteşem hayalgücü mi çalıştı "çiş konusunda" diye düşünürken , "tartışmanı istemiyorum öğretmenimle" dedi.."Pekii" "O zaman tartışmadan konuşmama ne dersin" dedim..(aslında öyle bir tartışma yaşamadım hiç ben öğretmeni ile ama sanırım öyle bişeye tanık oldu arkadaş) "Sadece soracağım" "tamam" dedi..Sor!
Artık yuvaya gelmiştik ve maalesef örtmen Duygu gelmemişti..Ama çok da mühim değildi..Duygu iyi bir kız..Mutlaka bir açıklaması vardır..Bu tür konular çok büyütülmemeli genel huzur açısından bence..
Şirineye kocaman sarıldım..
"Seni öyle çok seviyorum ki..
Seni öyle çok seviyorum ki..
Seni öyle çok seviyorum ki.. dedim çıldırmış gibi..Tahmin bile edemezsin.." "Ediyorum" dedi sakince..
Sanırım bugün akşam olmayacak...
9 Şubat 2011 Çarşamba
Bugün sabah yürürken güneş vardı ve ben kulağımda kulaklıkla düşünerek yürüyordum...
Aniden çıktı karşıma...
8 Şubat 2011 Salı
"Amerikalı bir zengin, iş seyahati sırasında Meksika'nın küçük bir kıyı kasabasına uğramış... Limanda gezerken, bakmış ağzına kadar balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçı... "Merhaba balıkçı" diye seslenmiş, "... Bu balıkları kaç zamanda tuttun?" "Bir iki saatimi aldı" demiş balıkçı... İştahlanmış bizim işadamı; "E, niye biraz daha kalıp daha fazla tutmadın?" diye sormuş. "Bu kadarı bize yetiyor da ondan" diye omuz silkmiş balıkçı. Şaşmış balıkçının bu kanaatkarlığına işadamı; "Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun peki" diye üstelemiş. Balıkçı, özetlemiş bir gününü: "Sabahları açılır, biraz balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp şarap içer, geç vakte kadar eğleniriz. Oldukça meşgul sayılırım senyor". Gerinmiş Amerikalı: "Bak" demiş "... ben sana yardımcı olabilirim.. Bu işe daha çok zaman ayırmalısın. Daha büyük bir tekne bulup daha çok balık tutmalısın. Oradan elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa sürede tuttuğun balıkları doğrudan işletme tesislerine satarsın. Hatta zamanla kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Kısa zamanda balıkçılık sektöründe bir numara olursun". Balıkçı merakla "Bunları yapmak kaç sene alır sinyor" demiş:"15-20 yılda halledersin" demiş Amerikalı, "Ama sonrası daha parlak: Zamanı gelince şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın." "Milyonlar ha..." diye tekrarlamış balıkçı... "Eeee... sonra?" "Sonra emekli olursun. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. İstersen zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla oynar, karınla keyfince siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içip gece yarısına kadar gitar çalarsın. Nasıl...? Mükemmel değil mi? "Balıkçı cevap vermiş,"Ben zaten şu anda o işi yapıyorum,bu kadar telaşa ne gerek var..."
Bir an olsun durup düşünseniz; "Bütün bu telaş ne için...?" Arada denize açılıp, çocuklarınızla oynaşmayacak, dostlarınızla gitar çalıp şarap içemeyecek olduktan sonra onca koşturmanın ne anlamı var? Hırsla örülü onca yılın vaat ettiği final, halen yanı başımızda duran mutluluksa,bu yarışa ne gerek var?"
C.Dündar
Yazıyı okuduktan sonra "len napiyorum len ben!" diyor di mi insan?O yüzden yazmış zaten yazan.Ben niye yazıyorum peki? Okuduklarım bana ne hissettiriyor?
İçinden "siesta","balık tutmak","meksika'yı" seçiyor onların sersemletici hazzıyla asıl anlatılmak isteneni kaçırıyor olabilir miyim? Yazar burda ne anlatmak istemiş gerçek bir soru oluyor,yurdumun salak sınav sorusu kalıbından bağımsız..
Hayatı senin istediğin çizgide çizebilmek..Okuyunca ne kadar basit geliyor di mi?Oysa ne çok şey var yolumuzdan sapmamıza sebep olan.İstek ve kararlılıkla başladığın yol bir süre sonra "başkalarının" kararlarına uyduğun ve "onlar" ne derse yaptığın istemsiz reflekslere dönüşüyor..Para kazanmak,hayat standartlarını yükseltmek,sosyal bir hayat edinmek,iş hayatında saygınlık kazanmak...
Oysa ilk gençliğimizde okulu bitirip "iyi" bir meslek sahibi olmak nasılda hayati idi hatırlasanıza..Ne değişti peki? Ya da değişti mi bişiler? 30'larda olduğumuz için hayatın elimizden kaçtığını düşünüp korkaklaşmaya mı başladık?
Cesur olmayı seçmek lazım..Cesaret gerek şimdi bize..Hayattan ne çalarsan o kar..Hayattan çalmak lazım..İstemediğin hiçbir şeyi yapmamayı seçebiliyor olmak lazım..Zor mu? Bunu kendimize yapan bizleriz hadi itiraf edelim..
Hayal ettiğim şu an yaşanılması imkansız mı geliyor kulağa? Şair benden önce istemiş yazmış...
gün doğmadan,
deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
içinde bir iş görmenin saadeti,
gideceksin;
gideceksin ırıpların çalkantısında.
balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
sevineceksin.
ağları silkeledikçe
deniz gelecek eline pul pul;
ruhları sustuğu vakit martıların,
kayalıklardaki mezarlarında,
birden,
bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
denizkızları mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
heeeey!
ne duruyorsun be, at kendini denize;
geride bekliyenin varmış, aldırma;
görmüyor musun, her yanda hürriyet;
yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
git gidebildiğin yere.
Etiketler: hürriyete doğru, orhan veli, yol ve ben
7 Şubat 2011 Pazartesi
Kaybedenler Kulübü - Teaser
Yükleyen BoxOfficeTurkiye. - TV dizilerini ve programlarını online izleyin.
Film Mart 2011'de girecek vizyona...
Kaybedenler Kulübü - Fragman
Yükleyen milyonlarinsevgilisi. - TV dizilerini ve programlarını online izleyin.
Serra Yılmaz filmin oyuncuları arasında...izlerim o nerde olursa..Ahu Türkpençe bana nolur "pis kız" nasıl rol keser göstersin ve şaşırtsın beni..
İşler hakkında bişi demicem...Ne gerenk var şinci?
Filmin fragmanı iddialı..hatta biraz fazla..Du bakalım görciz..
6 Şubat 2011 Pazar
*Bol insanlı bir günün sonunda kendini eve atıp sıcacık koltuğunda votka içip kitap okuyup gevende dinlemek gibisi yok yafu..
*Sigaram bitmiş..Böyle bir tiryakiyim işte ben.."miş" ne la? Evde yedek paket olduğuna mı sevineyim yok sa o sigaranın Monte Carlo olmasına mı üzüleyim bilemedim..
*Çok keyifli bi kitap okuyorum a dostlar.."Film Kulübü" Yazar David Gilmour...Jesse akıllı fekat okulu sevmeyen bir ergendir..Babası onun mutsuz ve hayattan zevk almaz olduğunu görür ve uzun bir karar sürecinin ardında oğluna okulu istiyorsa bırakabileceğini,para kazanmak zorunda olmadığını,ona hiç bir sorumluluk yüklemeyeceğini,tek şartının haftada üç film izleyecek olacağını söyler..Jessse için reddedilemeyecek kadar iyi bir tekliftir bu..Böylece film kulübü kurulur ve...Kitapta yazarın anlatımı kadar filmler ve oyuncular hakkındaki yorumlar da cezbedici..Ayrıca bir teşekkür sunmalıyım izninizle..Bana bu kitabı aldığın için çok teşekkürler :)
Kitapta müthiş adam Eastwood'dan elbette bahsediyor..Yazar baba onda sevdiği beş şeyi sayıyor;
1. Bir Avuç Dolar'da tabut imalatçısına dört parmağını kaldırıp "Pardon,yanılmışım.Dört tabut"demesine bayılıyorum.
2.1993'te Londra'daki Ulusal Film Tiyatrosu'nda Prens Charles'in yanında durduğunda asıl prensin kim olduğunu herkesin anlamış olmasına -ki bunu dile getiren İngiliz eleştirmen David Thomson'dı-bayılıyorum.
3.Clint'in film çekerken asla "Motor" dememesine bayılıyorum.usulca,hafifçe "Hazırsanız başlayalım " der.
4.Clint'in Affedilmeyen'de (1992)atından düşmesini izlemeye bayılıyorum.
5.Clint'in Kirli Harry rolünde bir San Francisco sokağında bir elinde tabanca,diğer elinde bir sosisli sandviçle yürümesine bayılıyorum..
Ve kitaptan filmler hakkında çok katıldığım bir nokta daha;
"...Sonra üniversitedeki abilerimin bana söylediği bir sözü tekrarladım:bir filmi ikinci kez seyretmek aslında ilk kez seyretmektir.Başından sonuna kadar ne kadar güzel kurgulandığını anlayabilmek için sonunu bilmeniz gerekir."
Doğru di mi? Bence öyle..
Votka azalıyor..Gitme vakti..
Bu hafta güzel bi hafta olsun herkeşler için..
Etiketler: david gilmour, film kulübü
5 Şubat 2011 Cumartesi
Havaların bu kadar soğuk olması benim gibi oksijen manyağı birisini bile zorluyor..
O sebepten günümüzü bir alışveriş merkezinde geçirdik...AVM'lerin içinden bir seçme yaptım ve Palladium'da karar kıldım diğerlerinden daha ferah ve eğlenceli..Kapıdaki 2,5 metre boyundaki hokkabaz bizi çok güldürdü mesela...Bi süre Şirinella ile benim peşimizden geldi zira...O boyla nası o kadar hızlı yürüyebiliyor ki??
İlk durak sinema salonuydu ama biz elbette geç kaldık seansa..Oysa Karmakarışık'ı bende izlemek istiyordum..Ama pes etmedik gün güzel geçmeliydi..Ordan D&R ..Kitap dergi bakmaca..Şirinella'ya TüBİTAK yayınlarının okul öncesi bilim dergisi ; "Meraklı Minik" Bu ay ki konu; Avustralya.. elbette kangurular ve avust.yerlileri..Ben de yerlilerin çaldığı o uzun müzik aletinin "diciridu"olduğunu ve dans ederken kanguruların hareketlerini taklit ettiklerini ve çölde yaşayan dikenli keler'in ne acaip görünen bi hayvan olduğunu bu dergiden öğrendim :) Bence dergi alışkanlığı kazandıracaksanız bu tür eğitici dergileri seçmekte yarar var zira o wings kızları efendime söyleyeyim barbie dergileri felan onlar pek yapay ve gereksiz..
Şirinella parmak boyasına bayılıyor..Neden bayılmasın ki baksana;
Boyadan pc'de nasibini aldı elbet...
Ayrıca bi süredir Leman'ın 1000.sayısını arıyordu gözlerim ama bi yerde rastlaşamamıştık..Buluştuk en nihayet..Çok şaane olmuş 1ooo.özel sayı..Herkeşler çizmiş-yazmış..2.baskısını yapmış dergi..Çağçağ,Can Barslan (bayılırım..yaşasın terelelli pictures) Cem Yılmaz ,Selçuk Erdem , B.B, Tuncay Akgün (ben bir bezgin bekir hayranıyım) ve elbette Ramize Erer (kötü kız..O kızın oturuşu bile bence bişi anlatıyor:)) Kimi ararsan var yani..
Çizenler dışında yazanlar da var; Nihat Genç uzunn bi yazı döşenmiş "Topaçlar Cumhuriyeti" diye..Bende okumadım bi okuyayım belki konuşuruz üstüne..Yalnız hakkaten uzunn bir yazı..
Tuncel Kurtiz'de yazanlar arasında..Tayfun Er, Atilla Atalay ve V.Özdemiroğlu'da...
Akşam olsa da okusam geriye doğru devrile devrile..
Sonra baya zemandır almadığım ve artık takipte etmediğim Tempo aldım bi tane..Aslında bir ek vermişler onun hatrına.."Okumanız gereken 50 kitap"Listeyi Prof.Dr.Hasan Bülent Kahraman hazırlamış ve ön yazısından kısacık bir bilgi; "....Daha farklı bir listeyi,tamamen kişisel bir tercih çerçevesinde hazırlamak mümkündü.Ama bu tür çalışmalar,her zaman "eğitsel" ve "toplumsal" bir hassasiyet taşır.Elinizdeki liste de böyle bir mantığı yansıtıyor. Niçin başka yapıtların değil de,bunların yer aldığı sorulabilir,ama niye bu yapıtların yer aldığı sorgulanamaz.Gene de, bu listede yer veremediğim,ama dünyalar kadar sevdiğim nice romanı hatırlayınca, ne yalan söyleyeyim,içim cız ediyor."
"...Bu liste sadece romanları içeriyor.O nedenle birkaç sözcükte roman hakkında edeyim.Roman,hayatın özüdür.Hayattan beslenir,ama hayatlar kurar.Bazı roman kahramanları yakınlarımızdan daha fazla yaşar bizde.Çoğu zaman,dünyaya onların gözü ile bakarız.Onların olaylar karşısındaki tavırları bizim de tavırlarımız olur..."
Böyle işte..Listede seçilen romanlardan bikaç örnek;
*Gılgamış Destanı (M.Ö 3000)
*Tehlikeli İlişkiler (Choderlos de Laclos-1782) Bu eser film olarak 1988 yılında çekilmiş ve başroller de Glenn Close ve John Malkovich var...
*Moby Dick (Herman Merville-1851)
*Anna Karenina (Tolstoy-1877)
*Kayıp Zamanın İzinde (Marcel Proust-1913) Bu roman bir buçuk milyon kelime içermekte ve yazılan en uzun romanlarda biriymiş..
*Deniz Feneri (Virginia Woolf-1927)
*Yabancı (Albert Camus-1942)
*Lolita (Vladimir Nabokov-1955)
*Dağın Öte Yüzü (Yaşar Kemal-1960)
*Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar-1962)
*Denizi Yitiren Denizci (Yukio Mishiba-1963) Kitabın yazarının hayatı ve ölümü de sıra dışıymış..1970 yılında kendisinin kurduğu bir örgütün üyeleri ile birlikte bir askeri karargahı ele geçirmiş Mishiba.Bir darbe ile imparatorluğu geri getirmekmiş amacı..Karargahtaki askerleri etkilemek için bir konuşma yapmış ancak başarılı olamayınca harakiri yaparak intihar etmiş..
*Bereketli Topraklar Üzerinde (Orhan Kemal-1966)
*Yüzyıllık Yalnızlık (Marquez-1967)
*Kurt Kanunu (Kemal Tahir-1969)
*Tutunamayanlar (Oğuz Atay-1972)
*Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği (M.Kundera-1984)
*Küçük Şeylerin Tanrısı (Arundhati Roy-1997)
Son olarak D&R da Gevende'nin yeni albümünü çalıyorlaardı..Pek sevindim pek mutlu oldum..Demek ki iyi şeyler de rağbet görüyor karanlık ülkemde..Aldım tabi albümü hemen..Dinniyorum şinci..
Haydin eyvallah...
3 Şubat 2011 Perşembe
korkup içinin çekildiğini hissedersen birgün
yapayalnızken,üşümüşken
düşün sevgili...
kutsal bir tesadüfün aydınlattığı
ilk aşkın tohumunun düştüğü ,
birbirimizden uzaklığın sızısının yaşandığı
O kış günlerini
düşün...
Karamsarlık dolandığında tenine,
güneşin hiç ısıtmayacağını,
hiçbir günün başka bir günden iyi olmayacağına
ikna olduğun zamanlarda
düşün sevgili...
uzun kış gecelerinde
tek kişililk sarı bir kanepeye
çift kişilik dokunmalar sığdırmalarımızı,
düşün sevgili..
ki sendedir tüm ömrün tan vakti hoşlukları
2 Şubat 2011 Çarşamba
Aydilge - "Geri Dönmem"
Yükleyen musicplay. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.
Etiketler: aydilge
1 Şubat 2011 Salı
şimdi şurdaki açık tek camdan atlicam aşşaa o olcak!! Şaka la şaka!!! :))
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Salı, Şubat 01, 2011
Kenny rogers & lionel richie lady
Yükleyen rawestern. -
Bu sözlere hangi kadın karşı koyabilir?
Kar yağarken dışarda ne dinleyebileceğimi düşünüyorsunuz ki??
Bi ara mucizeler beklemiştim hayattan...hala bekliyorum..Vazgeçmedim..Vazgeçemem ki..
ama olmak istediğim yer resimdeki yer ve yapmak istediğim şey de bu;
Kenny abi ne güzel diyorsun be..Yüreğine kurban! :))
Etiketler: kenny rogers, lady, mucize