4 Ocak 2011 Salı


Dışarda rüzgar tüm hırçınlığı ile esmeye devam ediyor..Dünden beri durmadı yağmur..Ben sıcak evimde ayaklarımı altıma çekmiş bir kedi gibi gözlerimi sabitlemişken açık pencereden gelen soğuk hava kendimi tamamen teslim bırakmamam için yardımcı oluyor..

Gözlerim ağlamaktan şişmiş, gözyaşlarım üstümde yakası artık nerdeyse göğüs hizama inmiş beyaz tişörtüme damlıyordu..Sıcacık ellerini hayal etsem de beni kurtaramazdı artık..Ne hasretle beklediğim sıcaklığın ne de ince uzun parmakların..

Hüzün ve sessizlik dolu bir gece...Her yerin bu kadar sessiz olması normal miydi yoksa benim kafamın bana oynadığı bir oyun mu? Evlerden gelecek bir müzik sesi ya da ne bileyim insan bağrışı duymak istedim..En sonunda alt kattaki ufak bebek acıkmış olcak ki bağırmaya başladı canhıraş..Rahatladım..Demek biraz daha var..

odada her şey yerli yerinde..odada ki ben?..olmam gereken yerde miyim? Evimde.. peki..sonra? Sonra nerelere kaçıyor düşünceler? Ne arıyorum sahi?

Dingin olmak demek huzura yakın "gibi" hissettiriyor ama farkındayım daha çok yol var..O yol kenarlarına, içimdekileri yavaş yavaş bırakıyorum yürürken..Az önce bir giysi gibi çıkarıp attığım şey onca yıl nasıl da ben zannettiğim şeydi..Yılar sonra görmek ne tuhaf..Karşımda olduğunu sandığım ben..Yüzlerce binlerce sinir hücresi gibi yüzlerce binlerce ben var sanki şimdi odanın içinde..her biri birbirinin içinde düğüm olmuş açmaya çalıştıkça kanıyor..Ama acıtmıyor..Sanırım yine aklımın oynadığı bir oyunun içindeyim..yönetmen de benim başrol oyuncusu da..Ayakçı da benim yazar da...Hayatımı yazmaya çalışırken izleyemediğim bölümlerin tekrarı yok...Özel hissetmeye çalışırken alalade olmak gibi tıpkı...

1 yorum:

oz dedi ki...

Okudum, iç çektim. Sonra düşündüm fıstık, sen çok özelsin. Seni hakikaten seviyorum.