27 Ocak 2010 Çarşamba
Bir adım ötesi huzurun keşfi
yada kötü günlerdeysen bitiş sanki!
Aradığın,turkuaz bir tesbihin tanelerinde
Her güne bir tesbih tanesi hem kırılgan hem ulvi...!
Çekip duruyorsun dudağın mırıl mırıl,dua ediyorsun her nefeste...
Veyahut uzaklaşıyorsun turkuazın manevi yükünden kendin oluyorsun,güç benim içimde dercesine..
Hayat hep peşi sıra kovalanan gibi..
Hergün bir öncekinin aynası sanki!
Turkuaz tesbih taneleri belki?
Hayat kovalayanı ve kaçanı hep değişen bir oyun şekli!
Dualar,tespih taneleri ve içimdeki mutlak güç hayata hayata incecik bağlayan beni...
İstanbul 2010
21 Ocak 2010 Perşembe
Eğer her ikisi de arınabilselerdi,temizleyebilselerdi kendilerini geçmişte olanları çok daha güzel hatırlayacak,yürekleri rahatlayacaktı...
Elini tuttu.Soğumuştu elleri hatta buz gibiydi."Nolur" dedi."Bak yanındayım geldim işte"
Ben yapabileceğimin en fazlasını yaptım.Bıraktım herşeyi,kimsenin ne dediği hiç ilgilendirmiyor artık!
Çok mu geç kaldım? Hiç umut yok mu?
Ellerini sabitlemiş sanki birşey hissetmez gibiydi.Ürktü.Aralarında ne olursa olsun,ne kadar şiddetli kavga ederlerse etsinler hep ellerindeki sıcaklıktı onu hala "biz yapabiliriz aslında" diye düşündüren..
"Biz yapabilirdik aslında"
Arkadan gelen bip bip sesi sıcak odanın içinde kendinden beklenmeyen bir gürültü çıkarıyor,düşüncelerini sabitlemesine engel oluyordu.
Sürekli yanıp sönen kırmızı ışığa dikti gözlerini.Kulakları bip bip sesinde..
Kalbini ise kolunda serum bağlı, saçma bir ses çıkaran,sürekli kırmızı ışığı yanıp sönen makineye bağlı adama bırakmıştı..
Gözleri,kulakları ve kalbi artık onun dışında birer kişiydiler sanki.Aklı ona kalan tek şeydi ve onu da kaybederse ilaç kokan beyaz çarşaflı hastane odasından sonsuza kadar çıkamayacağını,aklıyla beraber ruhunu da orada yitireceğini hissetti.
Elleri hala soğuktu.Önce ellerinden ölür insanlar sanırım diye geçirdi kafasından.
Ellerinden bileklerine kaydı parmakları.Okşar gibiydi daha çok ama neden sonra durdu elleri.Hayatı boyunca hiç nabız ölçmemişti.Gereği olmamıştı.Şimdi beyaz yatakta yatan ,beyaz tenli adamın nabzında hayat arıyordı.
Hayatını!
"Çok geciktik " dedi adam son bi gayret."Yitirdik ne varsa .Olmadı.Buymuş demek bizim de yazgımız."
Sonlarına doğru sesi iyice kısılmış,konuşamaz olmuştu.
Kadının gözlerinden akan yaşlar nabzına damladı adamın.
Gözyaşları ölçemedi bu sefer adamın nabzını.Damladıkları gibi beyaza düştüler.
Hiç hareketsiz.
Kadın gözlerini,kulaklarını,yüreğini ve aklını ilaç kokan beyaz hastane odasında bırakıp çıkarken aklından geçen cümleyi artık hiç bir zaman çözemeyeceğini düşündü."Nabız bilekten ölçülmez"
20 Ocak 2010
İstanbul
20 Ocak 2010 Çarşamba
bu şarkıyı dinleyeceğim bugün,hep ama..
emanet
bi de bu olacak aklımda,hep ama;
Amerika'da ki Hopi kabilesinin bilgelerinden..
11. saat
İnsanlara bunun 11. saat olduğunu söylemekteydiniz
Şimdi geri dönün ve onlara deyin ki bu o saattir
ve düşünülmesi gereken konular var:
Nerede yaşıyorsunuz?
Ne yapıyorsunuz?
İlişkileriniz nasıl?
Doğru ilişkide misiniz?
Suyunuz nerede?
Bahçenizi bilin
Şimdi doğrunuzu konuşmanın zamanı
Topluluğunuzu yaratın
Birbirinize iyi davranın
ve lideri dışınızda bir yerde aramayın
Bu iyi bir zaman olabilir!
Şimdi çok hızlı akan bir nehir var
O kadar büyük ve süratli ki ondan korkanlar olacaktır
onlar kıyıya tutunmaya çalışacaklar
paramparça olduklarını hissedecekler, çok canları yanacak
Bilin ki bu nehrin varacağı bir yer var
Bilgeler diyor ki kendimizi koyuvermeliyiz
nehrin akışına
gözlerimiz açık
başımız suyun üstünde
kim orada sizinle görün ve kutlayın
tarihin bu noktasında hiçbir şeyi kişisel alamayız
hele hele kendimizi
bunu yaptığımızda spiritüel gelişimimiz ve yolculuğumuz duracaktır
yalnız kurdun zamanı geçti! Biraraya toplanın!
Mücadeleyi sözcük dağarcığınızdan ve tavrınızdan çıkarın
Şimdi her yaptığımız kutsal bir tutum ve kutlamayla yapılmalı
Çoktandır beklediğimiz onlar, biziz!
Etiketler: bilge, emanet, hopi kabilesi, şarkı
19 Ocak 2010 Salı
Çok iş yapmam lazım üstelik daha.
15 Ocak 2010 Cuma
Başta yanlış başlıyoruz aslında ilişki yaşamaya.İstiyoruz ki aşık olalım ve onunla çıkalım yola.Ama kaçırdığımız nokta yola çıkmadan kendimizi tanımlayabildik mi,tamamlayabildik mi?
Etiketler: Aşk, ben, ilişkiler kulübü
14 Ocak 2010 Perşembe
Ateşte çaydanlık,camda yağmur,bahçemde ıhlamur...
0 yorum Gönderen Umudum zaman: Perşembe, Ocak 14, 2010Devrik cümleleri bu kadar seviyor oluşumun nedeni ;başta söyleyeceklerimi
sonda,sonda yapmam gerekenleri başta söylüyor olmam mı acaba?
Vardır elbet bir hikmet!
Korkutsada günün sonunda karşımdakini,ayrılıyorum önce 40 yıl düşünüp sonra harekete geçemeyecek kadar yorgun argınlardan.
Geldiği gibi vurmak lazım topa bazen,neme lazım aşırırlar ayağından meşin yuvarlağı-fitbol ağzım nası ama-gol yemekle kalmaz üstüne bi kilo da baklava ısmarlarsın sonra :)
Etiketler: baklava, devrik cümleler, futbol, meşin yuvarlak
13 Ocak 2010 Çarşamba
Ama -sabit akıl- sonunda şiire baktığımda o kadar da "uçamadığımı"bir "bütün" istemeden de yakaladığımı görüyorum.
Tamam hadi "pozitif" olup evrene güzel mesajlar gönderelim ki daha da güzel şiirler çıksın.Ama sonuçta bazen insanın kafayı azcık bağızsızlaştırıp "uçası" geliyor di mi ya?
Sabit akıl,yerleşik düzende bulunur.(Benzettim mi? :)
Hadi sizde deneyin..Scala'da "Scripta 3000" de sevgili Konuralp'in yaptırdığı bir çalışmaydı bu.
Bir kağıt ve kaleme bakıyor.Kafayı boşaltabildiğin ölçüde boşalt!-Senden beklenilen,kendinden beklediğin kadar,fazla boşaltma mazallah sonra kocaman-boş gözler -sabit bakışlar kısmına gelme yani :)
Aklına gelen kelimeleri sırala şimdi.Kelimeler arasında bir bağlantı,düzen arama.Uç!
Bir süren olsun.Bakalım neler çıkacak?
Hadi ben yapayım bi tane;
Kırmızı,gölge,perde,lavanta,stad,gremlin,vapur,ufo,yeniyaş,kan,sinameki,astar,düdük,mavi,balık,boş..
Bence yine uçamadım..Konuralp mesela çok acaip kelimeleri ardı arkasına sıralamıştı evet hepsi sıradan cümleler ama çok daha sınırsız ve karmaşık ve lezzetliydi..
Ben yapınca ilk kelime bi şeyi çağrıştırıp sonraki ile bağlantılanıyor sanki?
Bir kelimeden diğerine geçişte bile "sınırsızlık" yok.
Çalışmak lazım üzerinde yazarken çok lazım oluyor zira..
Merak notu:Sizden deneyip burdan göndersenize kelimelerinizi?
Ya biliyor musunuz benim böyle birisi var hayatımda..Benim sırtım yere gelir mi bea??Pek çok seviyorum..
3 yorum Gönderen Umudum zaman: Çarşamba, Ocak 13, 2010sonra fal baksak...sonra güzel bi film koyup dalsak gitsek...
akşam olsa, 2 bira içmeye bir yere gitsek, konuşsak ya da sussak, farketmez...
böle gün geçirsek senle.
güzel olmaz mı?"
Sıfatlarımda hep pürtelaş bir umud.
"Gelecek güzel günlerde" diye başlayan cümleler dilimde.
Nasıl günler?
Gelecek güzel günler -belirtisiz sıfat tamlaması diye öğretmişlerdi-
Özne yine saklı.. -bunu öğreten kimse olmadı-
-Söylerken ki kekremsi tadı saymazsak, fena da idare etmiyoruz aslında.. -
Kapadığımda gözlerimi
Sözlerimi yuttuğumda
Neşeli çınarlar ve savruk salkım söğütler karşılıyor beni..
Eteklerinde ağaçların , tahta kerevetler kurulu.
Üzerinde melek,meleğin yüzünde sıcacık gülümseme..
Havada mis yağmur tadı.
Özlem ve öznem bekleyip duruyorlar hep..
Umud başucumuzda..
Çok şükür der gibi..
2010/İstanbul
Umud.d
8 Ocak 2010 Cuma
...kendini bildi bileli çok kiloluydu.Aslında kilolu demek durumu hafife almak oluyor, basbayağı şişmandı işte..
arkadaşları arasında çok sevilen güzel yüzlü,oturup kalkmasını bilen -baseni elverdiği ölçüde- ağzı laf yapan, enikonu konuşkan sevilen biriydi..ama tabi bu kilo durumu arkadaşlık seviyesinin bi yere kadar gelmesine sebep oluyor arkadaşlıktan sevgili durumuna geçiş sizde tahmin edersiniz ki oldukça zorluyordu onu.
Lise yıllarında belli belirsiz yapılan alaylar, ince ince laf sokmalardan çok da incinmiyor duymamayı seçiyor ve hayatına ancak bu şekilde depresyona girme tehlikesi olmadan devam edebiliyordu..
Sonra hayatında hiç olmayacağına inandığı bişey oldu...
Büyük kafelerden birinde zaman öldürdüğü sırada...
Bir erkek onu beğeni ile izliyordu. Bugüne kadar böyle bir şey olacağına hiç inanmıyordu. Herkesin belli belirsiz alayları, laf sokmalarından bağımsız, karşısında duran kişi onu umarsızca, beğeni ile inceliyordu.
Biran durdu ve etrafına bakındı… Evet onu izliyordu. Ne yapmalıyım diye düşündü. Aklına bir şey gelmedi sadece beğeni ile izlenilmekten dolayı yüzünde oluşan tebessümü belirgin kılmayı başardı. Karşısındaki adam bu tebessüme hiçbir tepki vermedi.
Tekrar etrafına ve sonra adama baktı, hala onu izliyordu. Kilolarından dolayı her zaman yaşadığı, üstbaş dağınıklığını fark etti. Kendisine bakan gözleri izleyerek, yavaş yavaş, ilgi çekmeye çalışırcasına ve gözleriyle onu takip ederek tuvalete doğru ilerledi.
Üstünü düzeltmek yerine ilk yaptığı şey yüzünü yıkamak olduğunu fark etti.
-Tanrım… Bu, bu olabilecek bir şey mi?
-Bir erkek tarafından beğenilerek izleniyorum. Bu bir hayal olmalı.
Üstünü başını düzeltti ,tüm sevimliliği ve canayakınlığı ile şehvetli bir şekilde yürüyerek dışarı çıktı.
Kafasından geçen cümlenin olanaksızlığını farketti ve gülümsemesine engel olamadı. Yani düşünsenize canayakın-sevimlilik ve ŞEHVET!
Fakat yürüyüşündeki son derece dişil hareketlere engel olamıyor bir taraftan da kim bilir ne kadar komik görünüyorum endişesi kafasında dönüp duruyordu..Ne yapmalıydı?Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyordu ve içindeki heyecanı bastıramayan ilgi görme dürtüsü her kadında olduğu gibi mantığını devre dışı bırakıyordu...
Masasına oturdu tekrar kahvesinden (en büyük boy-şekerli ve sütlü) büyük bir yudum daha aldı ve kaçamak bakışları yine erkeğe doğru yöneldi..O ise hiçbişeyden rahatsızlık duymadan kendisini izlemeyi
sürdürüyor ve bunu o kadar rahat yapıyordu ki bir an sinirlendi.Kafasını sertçe çevirdi çok değil kısa bir süre sonra içinde ince belli belirsiz bir korku duydu..Acaba bakmaktan vazgeçmiş olabilir miydi??
Az önce kafasını çeviren o değilmiş gibi yine yöneldi bakışları erkeğe..Çok şükür hala orada ve umursızca izlemeye devam ediyordu....Rahatladı anlamsızca!
Müzik dedi..Hayatında yaşadığı anları genelde kafasında çalan müziklerle fonlandırmaktan hoşlanırdı..Şu an şarkıyı ise Bruce Dickinson söylüyordu...
Jerusalem.... En sevdiği şarkılardan biriydi. Şarkının ritmine kapılarak o anki durumunu şarkının ritmiyle özdeşleştirmeye başladı. Kahvesinden bir yudum daha aldı ve adama dönerek baktı. Hala onu izliyordu. Artık bu bakışmalardan sıkılmıştı. Yerinden kalkarak kendinden hiç de emin olmayan adımlarla ilerledi. Sanki etrafındaki herkes onu izliyordu ama o bunlara aldırış etmeden adama yöneltti adımlarını.
Her adımında kalbinin atışlara giderek hızlanıyordu. Artık aralarında birkaç adım kalmıştı,adamın yanına kadar geldi ve “merhaba” dedi. Bu merhabanın ardından adam gayet soğukkanlılıkla “merhaba” dedi “sizi tanıyor muyum?”
Hiç ummadığı bu tepki karşısında yarı panik yarı sinirli bir edayla. “Dakikalardır beni izliyosunuz ve ben yanınıza gelip merhaba dediğimde ise hiçbirşey yokmuş gibi davranıyorsunuz bu ne saçmalık” dedi. Adam kendinden emin tavır ile “belki ben sizi dakikalardır izliyorum,doğru söylüyorsunuz ama benim izlediğimi fark ediyorsanız demek ki sizde beni izliyorsunuz.. “
Adamın bu rahatlığı ve vurdumduymazlığına karşın birkaç saniye içerisinde bir tepki vermesi gerektiğini düşündü ve kendinden emin bir şekilde,
- Evet yanınıza gelirken sizi tanıyabileceğimi düşünmüştüm ama şimdi asla tanışamayacağımızı anladım ve siz de sanırım aynı fikirdesiniz diyerek dışarı doğru yönlendi..
İçinde saçmasapan bişeyle -öfke,hayalkırıklığı,mutsuzluk,çaresizlik -kapıdan dar attı kendini kadın..Ağır bedenini taşımakta bu kadar zorlanmamıştı hiçbi zaman..
Daha da hızlanmak istiyor bir an önce bu kendini bilmez bu adamdan uzaklaşmaya çalışıyordu...O an karar verdi artık o bedenine değil, bedeni ona uyum göstermeliydi..Hıncı bi anda adamdan kendine yöneldi! Nasıl olmuştu da bu kadar "ağır"olmayı becerebilmişti..Artık nerdeyse koşar adımlar atıyor durursa sanki yine adam karşısında bitiverecek ve klasik erkek söylemlerine devam edecek gibi geliyordu.."Siz bana bakmasaydınız benim size baktığımı nerden görecektiniz ki??" Nasıl bu kadar tek tornadan çıkmış gibiler diye geçirdi kafasından? Erkeklerle olan dostane ilişki bitmişti artık o da katılmıştı yaralı kadınlar grubuna...
Bir anda kafasına babası ile annesinin alışkanlıktan ibaret ilişkileri,çevresindeki onlarca kadının mutsuzlukları üşüştü.Ve en fenası sanki tüm bunlarda kafedeki adam sorumluydu.
Düşündü;bir kadının mutlu olması için hayatında erkek olmak zorunda mıydı hakkaten?Erkek kadının hayatının neresini hangi boşluğunu doldurmak için var?Veya Kadın olmak demek doğuştan hatta yılllar yüzyıllar öncesinden zaten yenik başlayan bir savaşın hep "yetişeni" hep "kovalayanı" hep "mücadelecisi" olmak demek miydi?
Hayatına baktı hayatındaki kadınlara..Konuştuğu kadınlar içlerindeki boşluktan sözedip dururlarken,erkeklerin var mıydı hakkaten böyle dertleri??Boşluk dertlerinde miydi??Hiç hissetmişler miydi acaba ne menem bi duygu-duygusuzluk bilirler miydi erkekler?
Bunları düşünerken metroya biniyor olduğunu farketti..Attı kendini içeri..Sakindi allahtan..Çöktü bir koltuğa..Artık Dickinson değildi fondaki müzik...Kulağına eskiden ananesinin radyosundan dinlediği makamı hep hicaz olan şarkılar çalınıyordu..."Manik depresif teşhisi koydu bi kez daha kendisine...Ve isminin yanına bi sıfat daha eklenmiş oldu.."İflah olmaz romantiğin" hemen başucuna..
Nihayet nefesi bi ritm tuttturduğunda neden diye sordu?Neden böyle davranmıştı adam? Evet seni izliyorum çünki çok dikkat çekicisin demek ne kadar zor gelebilir ki bir erkeğe??
Hayatında ilk kez “dikkat çektiğini” düşünmüş ve ilk hamleyi cesurca o yapmak istemişti.Başka bir “ilk hamlede” yoktu zaten hayatında.Ama bu ilk cesur adımda büyük hayalkırıklığı yaşamış ve her zaman dürüst (bu yüzden çoğunlukla sinir bozan) iç-ses onu yüzyıllardır çözülemeyen kadın-erkek sorunu ile karşı karşıya getirmişti.
Sinan Tatlıgil - Umud D.Tuna
Aralık 2008/Ocak 2010
Not:Devamı var..
Etiketler: öykü.ben, sinan tatlıgil
Kız arkadaşlarla evde yayıla-höyküre alkol ve geyik muhabbettinin dışında zevk aldığım şeylerden biri de öğlen yemeklerinde kızlarla kaçamak yapmak:)
Wasabi hem rahat ortamıyla hem de ev sahibi Okan'la öğle kaçamağı yapmaktan çok hoşlandığımız bir mekan..(Okan ev sahibim değil ,onunla kaçamakta yapmıyorum ama cümlenin gelişi öyle oldu farkettim,rahat olunuz ey ahali :)
Benim favorilerim çıtır sebze,shangia tavuk ve erik soslu acı tavuk..
Görüldüğü üzre "yemede yanında yat" değil mi sevgili okur? Ben bu fotografı çektikten 15 dakika sonra gördüğünüz hiçbişii yoktu artık :) Afiyet bal şeker....
7 Ocak 2010 Perşembe
Günün en güzel ikinci saati.İlki gözümü açar açmaz meleğin bana "Günaydın sevgilim ne güzel bi gün değil miii,kahvaltıdan önce seninle biraz öpüşelim mi? şarkısını (Şebo) mırıldandığı an..(Dili döndüğünce söylüyor,tek tük çıkıyor kelimeler ama melodi tamamdır)
Gün geceye dönüp tek başıma olduğumda (içecek bişeler illa ki oluyor) ikinci keyif saati başlıyor..Bu saatlerde ya kitap okuyorum yada yazıyorum..
Bu aralar televizyon nerdeyse hiç açılmıyor akşamları..Aslında yalnız kalanlar sanıyorum evde bir "ses" olsun diye tv'ye sarılıp,izlemeselerde açık tutuyorlar..Şu ana kadar ihtiyacını hiç hissetmedim ben..(Çok şükür de ne meraklıymışım yalnızlığa:)
Şu sıralar okuduğum kitap Bülent Somay'ın..Yakında tanışacağız sanırım Scala aracılığıyla..Çok bekliyorum kendilerini..
Neyse dönelim efenim kitabımıza..Kitabın adı "Bir şeyler eksik"..Enteresan-Eğlenceli ve Etkileyici bir kitap..
Bülent Somay kitabın kapağında "Aşk,Cinsellik ve hayat hakkında bilmek istemediğimiz şeyler" demiş.Bu bile okunması gerektiği hakkında bir ipucu niteliğinde bence :)
Somay girişte kitabın "ne" olduğuyla ilgili açıklamalar yapmış.."Deneme olduğu kuşkusuz ama yer yer deneme biçiminden uzaklaşıyor daha "akademik" bir tartışma üslubuna özeniyor.Şekline bakacak olursanız bir aforizmalar kitabı.."
"Bir tezler kitabı hiç değil,zaten bu kadar tezim olsaydı (318 adet) bir değil on kitap yazmam gerekirdi,üstelik bunların çoğu da genellikle boş laflarla dolu olurdu.Dolayısıyla bu kitap "arada sırada tezlere de rastlanabilecek,aforizmalar şeklinde kurulmuş bir deneme kitabı"..Bu da kitabın enteresan kısmı :)
Eğlenceli kısma geliyoruz.."Eğer bu karmaşık biçimin tutacağı hakkında küçük de olsa bir ümit besleseydim,kendisine şık bir isim bile uydururdum ama değeceğine sanmıyorum"
Etkileyici saptamaları buraya yazarsam ya sizin kitabı okumanıza gerenk kalmaz yada uppuzun bir yazı olur bu, sizde sıkılırsınız bende..
Eğer sizde hep bi şeylerin eksik kaldığını hissediyorsanız (ki bu hem hastalıklı hem de çok olması gereken akıllı-enayi insan durumu ve evet bende bizatihi o enayilerden biriyim) bu kitap size göre derim..Diyorum ya hani düşünen kadının (insanın) içindeki o "boşluk duygusu" onun yakasını bırakmazoğlu bırakmaz...Fekat Bülent Somay'da şöyle demiş (ki buralar zat-ı muhterem ne derse katılır durumdayım) ;"Hiçbir eksiğimiz olmasaydı başkalarına ne ihtiyacımız olurdu ki?" (s. 34).
Kitap bende..Az kaldı bitmesine..İsteyen olursa gönderebilirim... :)
II.Kısım
Scala isimli bir kitap dükkanı var Galatasaray'ın karşısında Hacopulo pasajında..Dar bir girişle başlayan ve genişş bir avluya açılan taksimin karmaşasından uzak sakin bir mekan Hacopulo pasajı...
Scala bu sakin avluda işte.Kitapçının üst katında haftanın belli günleri çeşitli atölye çalışmaları yapılıyor..Scala Kitap Kulübü...Bazen "İlişkiler Atölyesi" oluyor bu bazı günler "Scripta 3000" adı verilen öykü yazım amaçlı bir atölye..Atölyeye hem yazmak hemde yazan insanlarla birarada olmak isteyenler geliyor..Hatta bir keresinde işi yazmak olan bir kişi (yazardı yani :) (ismini çok özür dileyerek hatırlamadığımı itiraf ediyorum belki Ebru beni düzeltir)gelip romanı için yaratacağı kadın karakterine katkı sağlamak için bulunmuştu Scripta 3000'de.Belki bu akşamda gelir..Bu arada benden esinlenir diye baktım gözünün içine içine ama bişi almadı sanırım :) (şaka be)
Scripta 3000 'in tanıtım yazısı bakın;
"Bir kadın...Bir erkek.....Hiç tanımadığınız biriyle hayalleriniz örtüşebilir mi?Hiç tanımadığınız biriyle öykü yazabilir misiniz???Zor değil mi?? Biz zoru başarmak ve üstesinden gelmek isteyen çılgın bir ekibiz....Kadın ve erkekler'den oluşan gruplarımızda yeni tanışan çiftler, konu, zaman ve mekanı belirleyip interaktif ortamda hikayelerini oluşturucaklar. Sonra mı???? tabiki birlikte paylaşacağız. İsterseniz astronot, isterseniz eski sevgili, isterseniz zengin kız fakir genç oğlan olun. Ucu bucağı yok sınırımız sizin hayallerinizle sınırlı:)) Yolunu bilmeyen yol gösteremez derler. Yolumuz; hayallerimiz, hayalleriniz.Yazı konusunda beceriksiz olabilirsiniz arzunuz olsun yeter.Gerisi boş:)) Bizlerde bu işe gönlünü vermiş ve bilginin paylaşmakla çoğalıcağına inanan bir grup çılgınız. Defo hepimizde mevcut:)Sizide aramıza bekliyoruz....Sevgimizle"
Şimdi bahsedeceğim çalışmaya ben henüz gidemedim ama (çok istiyorum sahiden) pek değer verdiğim Meriç Renkver moderatörlüğünde "Sinema Geceleri" çok cazip geliyor kulağa..
Meriç'cim hep aklımda..Her biraraya gelişlerinde dünya sinemasından örnekler izliyorlar ve sonra da film üzerine tartışıyorlar..Ne keyifli geliyor kulağa değil mi?
Atölye çalışmaları bunlarla sınırlı değil elbette diğerleri için size link veriyorum..
scala kitap kulübü
Scala'nın kurucusu Ebru Değirmenci'nin yaptığı şeyi pek değerli buluyorum zira günümüz "kullan-at" kültüründe (süzlüğünde mi demeliyim?) bu kadar kitaba,sinemaya ve insana değer veren ve hayatı sana verilenin (dayatılanın) üstünü biraz kazıyıp "acaba altında ne olabilir?" diyen insanları bir araya getirme fikri bile yeterince cesur ve çarpıcı (şık diyelim Ebru'cuma cuk otursun) bir hareket..
Son zamanlardaki "farklı bakış açıma" katkısı çok hem Scala'nın hem Ebru Değirmenci'nin..
Bu akşam Sinan'la yazdığımız (hatırlayın 1 kadın 1 erkek) hikayeyi okuyacağız Scala'da..
Belki Sinan'da isterse blogda yayınlarım öyküyü..Belki?
Şimdilik durumlar böyle..
Alıştık artık birbirimize,öpüyorum..
Scala Kitapçı
Hangeçidi sok.İstiklal cad.Hacopulo pasajı Galatasaray
Etiketler: bülent Somay, kitap, scala
6 Ocak 2010 Çarşamba
Gökçe teyze aradığında Şirin'le yatakta ayaklarımızı havaya dikmiş mum duruşu yapmaya çalışıyorduk..Benden çok daha iyi velet..
Telefondaki şakıyan ses hadi gelin kedi sevelim diyordu..Küçük kıza kedi,büyük kıza çin yemeği ve votka sözü vardı...Sanıyorum 10 dakka sonra taksideydik :)
Verilen sözlerin hepsi yerine geldi Gökçe teyze sarıp sarmaladı bizi..Vaadedilen sözler dışında mısır ekmeği ve çay ve (orta sertlikte-yağlı) beyaz peynir vardı..Sıcacık ev,küçük kız,büyük kız ve 2 tane hiç bu kadar güzel kokanına rastlamadığım iki beyefendi; Şanslı ve Biber..Bi de evin sakin ve huzurlu babası..Tolga abi..Ve o akşam ki koruyucu meleğimiz Gökçe teyze..
Küçük kız kendini de kedi zannettiğinden (evet evet baya miyavlıyor yalanıyor ve kaptan su içiyor:) sorun yaşamadı hiç biber ve Şanslı ondandı nasılsa:)
Günbatımında onları izlemek günün en keyifli anıydı sanırım...
Sonra küçük kızın uykusu geldi ve Biber'in ve Şanslı'nın..:) Meleğim babasında kalacaktı o akşam..
Bizim için gece yeni başlıyordu ama..Votkalar ve muhabbet.
Huzurlu ve eğlenceli bir eve davetliydim o gece..Gecenin sonunda gözlerinde ışıl ışıl gülümsemeyle uğurladılar beni evin hanımı ve beyi :)
Kocaman öpüyorum sizleri..
İyi ki varsınız...Hepiniz..
5 Ocak 2010 Salı
Ahmet Telli....
Etiketler: acı, Ahmet Telli, Aşk, İl postino, Mercan dede, Şiir
4 Ocak 2010 Pazartesi
Gece yatağa yattığımda (sabaha doğru desem mi?) kafamın fırıl fırıl dönmesinden çok karın ağrımla ilgileniyordum..Allahım bu kadar gülebilir mi bir araya gelmiş 8 kadın?
yapcaz gene yapcaz...
Severim sizi güsellerim benimm...
bir dost!
Tikkat notu:Bakınız "1" dedim..
1 Ocak 2010 Cuma
Hafif çakır keyifim...
Yeni yıl hafif çakır geldi bana..Eski tişört gri eşofman , güzelim yani..